Okuduğunuz
şiir
29.1.2013 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
KÜLE DÖNEN ŞEHİR- 1915
Bazıları anlatılanların yalan olduğunu söylüyorlar, belgelere dayanılarak kaleme alınmış bir şiirdir, yoksa kulaktan duyma öyküler anlatılmadı.
*
Ermenilerin 1915’te Amasya’da çıkarttıkları büyük yangının belgeleri gün yüzüne çıktı.
Türk askerleri, Yemen, Çanakkale, Irak, Filistin, Galiçya ve Kafkas gibi cephelerde savaşırken, silahlı eylemlere başvurarak devleti zaafa uğratıp bölünmeye yönelik saldırılar başlatan Ermeni azınlıktan suça iştirak edenlerin "tehcir" adı verilen zorunlu göçe tabi tutulmaları sonrası Amasya’da çıkardıkları büyük yangının belgeleri trajik durumu gözler önüne serdi.
Amasya’da da Tehcir uygulamasına tabi tutulan Ermenilerin ayrılmasından bir müddet sonra, hain bir plan yapan bir grup Ermeni’nin Ramazan ayında iftar saatinde kasten büyük bir yangın çıkardıklarını belirten Araştırmacı-Yazar Hüseyin Menç, "Amasya’da 14 mahalle ve 2binden fazla dükkan, ev ve birbirinden kıymetli yazma eserlerin bulunduğu Abdullatif Efendi Kütüphanesi’nin yanmasına sebep olan hadisede yangının ilk çıkış yeri olan Kuyumcular Çarşısı ile birlikte Selağzı, Dere Mahallesi ve Sultan II.
Bayezid Camii civarı tamamen yanarak enkaz haline geldi" diye konuştu.
Yangını söndürmeye çalışan şehir sakinlerinin, başarılı olamayınca kurtarabildikleri kadar eşyalarını şehre hakim muhitler olan Çakallar Tepesi’ne ve Amasya Kalesi’ndeki mağaralara taşıdıklarını vurgulayan Menç, tam bir felaketin yaşandığı 20 saati aşkın süren yangında, Amasya’nın yüzlerce yıllık geçmişine şahitlik eden ve içlerinde salınarak gezen gelinlerin, otoriter aile reislerinin ve çocuk seslerinin yankılandığı konakların devasa boylara çıkan alevlerin arasında eriyip gittiğini dile getirdi.
Yangının, Amasya Tümen Komutanlığı’ndan 22 Temmuz 1915 tarihinde bağlı bulunduğu Sivas 10. Kolordu Komutanlığı’na "çok acele" olarak gönderilen şifreli telgrafta rapor edildiğini ve Sivas’taki 10. Kolordu Komutan Vekili Yarbay Pertev tarafından da İstanbul yönetimine gelişmeler hakkında daha sonra ayrıntılı şekilde bildirileceği kaydı ile "çok acele" telgraf çekildiğini belirten Araştırmacı-Yazar Menç, "22 Temmuz 1915’te Ermeniler tarafından yakılan Amasya bir kül yığını haline getirilmiştir. Savaşların
getirdiği yokluk ve diğer öncelikli tedbirler sebebiyle Amasya’da adeta sefalet yaşandı. Bundan dolayı Ermeni terörünün külleri 1945 yılına kadar tam 30 yıl Amasya’nın orta yerinde kaldı. Ermenilerin Amasya’da iftar saatinde çıkarttıkları yangın, ihanetin en acımasız ve ibret verici bir hadise olarak tarihteki yerini aldı" şeklinde konuştu.
Yangın sonrası şehrin büyük bir bölümünün yerle bir olduğuna dikkat çeken Menç, ele geçirilen belge ile fotoğrafın ihanetin vesikası olduğunu kaydetti.
İŞTE belgenin adresi: Amasya Tümen Komutanlığının 22 Temmuz 1915 tarihli Sivas 10. Kolordu Kumandanlığı’na "Çok Acele" diye çekilen telgraf. Bir kopyası şahsımda olan bu belge Genel Kurmay Başkanlığı’nın Arşivinde A-1/2, D. 86, F: 3 dosya kaydı ile dosyadadaır. Ayrıca çok merak ederseniz Genel Kurmay Başkanlığı’nın İnternet Sitesi’nde "Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri" dosyasına bakabilir. Bunla da yetinmezseniz "huseyinmenc.com" adresinde belgenin orjinaline ve olayların gerçekleşmesi hakkında yazılanlara göz atmanızı tavsiye ederim.
Hüseyin Menç
Dağları yırta yırta akarken Yeşilırmak Kızıllık saltanatı bırakırken karaya Gönüllerin içinde varken Allah’a varmak Bir iftar akşamında nifak girdi araya. Kuyumcular çarşısı alev topuna döndü Yangın ilerledikçe kalan umutlar söndü.
Asra yakın çığlıklar yer etmiş içimize Düşleri esir almış kıpkırmızı bir kâbus Reva mıydı katliam reva mıydı bu bize Kül ettiler tarihi kabul eder mi hiç us? Şifa bile olmadı uğraşılar çabalar Çocuklar tutuştular seferdeyken babalar.
Rengi kayboldu şehrin düştü mahşer ateşi Ciğerleri doldurdu yanık tenin kokusu Tutuşmuşlardı sanki içmişlerdi güneşi Üstlerinden kalkmıştı huzur güven dokusu. Kin içen Ermeniler şimdi kusmuştu ölüm Sokak sokak dolaşıp yaktılar bölüm bölüm.
On dört tane mahalle gömüldü dumanlara Yaktılar Amasya’yı kimseye acımadan Belki de oh çektiler zalimler yananlara Çiçek açmadan soldu kim bilir ki kaç fidan? Ermeni’yiz diyerek sokakta haykıranlar Bu vahşiler değil mi dalımızı kıranlar?
Evsiz kaldı kaçanlar Çakallar’a sığındı Yuva oldu çoğuna asırlık mağaralar Yeşilırmak ağladı her yer darmadağındı Gökyüzüne taht kurdu can sızlatan naralar. Vahşetin bu hamlesi unutuldu sanmayın İçimizde kanıyor, yalanlara kanmayın.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bu kadar aciz bir milletiz işte ablacım buna kızıyorum.
Uluslararası platformda, onlar tam tersi bir mantıkla kendilerine yer edinirken ...edindirilirken - milletimiz sanki işkenceci, kıyımcı ,milletimiz gaspçı gibi gösterilip üstüne üstlük şu an itibariyle bazı topraklarımız üstünde hak iddia etme cesaretini göstrip uluslar arası arenadaki mahkemelere dava açıp efendim... işte.... birinci dünya savaşı öncesinde maliki bulundukları dedelerinin dedelerinin dedelerine ait yerlerin tapularını isterlermiş .....
duymuşsunuzdur.Bu yönde ülkemiz aleyhine yanılmıyorsam Almanya mahkemelerinde bir çok dava açılmııştır....
bu konuda yapılan araştırmalarda ...evet bazı malikler varmış soyu ermeniye dayanan ama savaş sonrası bütün bu mal varlıkları meclis kararıyla lav edilerek kamu alanı haline getirilmiştir...
Neyse konu derin....
Amasya' da böyles bir katliam olduğunu bilmiyordum :( vayh diyor insan her vayh ' de derin derin bir iç kanamayla...
çok teşekkür ederim ablacım böylesi derin bir konuyu eserine taşıyarak tarihe olduğun, gelecek nesillere doğru bilgiyi eserin vasıtasıyla aktaracak olduğun için.
Gönülden kutlarım değerli eserini ve yön veren yüreğini.
Selam , saygı ve en içten sevgimle.
Şükran AY tarafından 1/30/2013 2:27:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
Şehzadeler şehri Amasya`da yapɪlan katilamɪ dizelere ne güzel dökmüşsünüz Amasya`da dostlarɪm var hemen hemen her sene uğrarɪm çok güzel bir şehir Kaleminiz daim olsun
Çok acı bir belgesel film izlemiş gibiyim şu an. Mükemmel bir şiirle kısa sürede bu etkiyi yaratan usta şairi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Diğer şiirlerine de bakmak istiyorum. Yoksa yorumları okumayı da çok isterdim. Demiştim,sayfana girmek kolay çıkmak çok zor :)) Her iki ödülü de fazlasıyla hakediyorsun can dost.
müberra gönen tarafından 3/16/2013 11:53:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Afet hanım bu okuduğum ikinci şiiriniz,bunuda çok beğendim.Ayrıca sizin şiiriniz için yazılmış mesajlardan da okudum.Bunlardan Alperen isimli arkadaşın iletisine ek bir yorum da yazdım.Alperen arkadaşın yorumu oldukça ilginç ve zengin bilgiye dayalı.Sizin şiirinizde öyle.Ben Amasyayı hiç görmedim ama 1915 olayları ile ilgili epey bir araştırmalarım oldu.Bunlardan en önemlileri Gülbekyan ve Kırk Korkyan isimleri batılı emperyalist devletler için ibretliktir.Fakat ne yazık ki halkımız okuma ve araştırma özürlü olduğu için yetkin aydınlar yetiştirip bu emperyalist oyuna karşı durabilecek güçte değil.her geçen günde geriye gitmekteyiz,üzülerek bunu görüyorum.Bu şiirle birlikte şiir üzerinde konuşmaktan ziyade işin tarihsel yanı ağırlık kazandı ama başka şiirlerinizde şiir üzerine yine yazışacağız.Emeğinize ve yüreğinize sağlık.Sağlıklar diliyorum.
Bu güzel şiir ve aydınlatan bilgiler için teşekkürlerimi sunuyorum. Sabiha Hanım'ın ifadesiyle "DG" derin güçler ve taşeronları, işlerine geldiği gibi "Ermeni" meselesini de tüm dünyaya yaymaya, dayatmaya ve onaylatmaya çalışıyorlar. Çok değerli büyüklerimiz de yumurta kapıya dayandığında karşılık vermeye çalışıyorlar.
Derin bir ice cekerek okudum dizeleri.Ciglik cigliga meydanlari "hepimiz ermeniyiz"diye dolduranlarin okumasi dilegiyle. Varmidir acaba baska bir ulkede turklere yapilanlar karisinda hepimiz "turkuz" diye meydanlara dokulanler. Yillar evvel bir nisan gunuydu paris sokaklarinda ermeniler turklerin sozde katliaym gorduklerini anlatmak ve icin yuruyus yapiyorlardi,izlerken oluk oluk icim kanamisti.siirinizi okurken o gunu yeniden yasadim. Omrunuze bereket afet hocam...
Ermeni mezalimini yaşamış bir bölgenin ferdi olarak bu duyarlı içten ve ağıt tarzı dizeleri bir kez daha Allah (cc) böyle günleri göstermesin diyerek hüzünle okudum. .Saygılar
Değerli Afet ablacığım! Emeğinizi gönülden Tebrik ederim. Güne düşen şiiriniz muhteşemdi. Edip kaleminiz ve elit yüreğiniz her daim var olsun. En içten selam ve saygılarımla. Nice seçkilere...
Ermenilerin yakıp, yıkıp, talan ettikleri Kars lıyım.. Bölünen, zulüm gören aileler nice öyküler dinledik büyüklerimizden. Günümüze gelince; hrant dink denen ermeni bu ülkenin ve halkın parasıyla yetiştirme yurtlarında büyütülüp okutulduktan sonra biryerlere geldiğinde doğup büyüdüğü ve yaşadığı toprakları her ülkede her platformda kötülemesi neticesinde hakettiğini buldu. Ancak hainler ve satılmışların hepsi ermeniyiz diye sokaklara döküldüler. Öte yandan kimse vatan uğruna canını feda eden şehitlerin adını anmaz oldu.. İçimizde kimi beslediysek dönüp bacağımızı ısırmaya çalıştı...
Onlar zaten düşmandırlar az kuyruklarına basıldığında gerçek yüzleri çıkıyor ortaya.. Burası bizim yurdumuz beğenmeyen defolup gidebilir.. Siz yazmalarınıza devam edin lütfen..
Dinlemeye, duymaya gelince biz de çok hikaye biliyoruz da ispet etme şansımız yok çoğunu, ama bu yangın belgelenmişti, bu şiir yüzünden çok kişi bana düşman olanlar listesine katıldılar ama susturamayacaklar, inatlaşırsam daha çok yazarım. saygılar.
Onlar zaten düşmandırlar az kuyruklarına basıldığında gerçek yüzleri çıkıyor ortaya.. Burası bizim yurdumuz beğenmeyen defolup gidebilir.. Siz yazmalarınıza devam edin lütfen..
Dinlemeye, duymaya gelince biz de çok hikaye biliyoruz da ispet etme şansımız yok çoğunu, ama bu yangın belgelenmişti, bu şiir yüzünden çok kişi bana düşman olanlar listesine katıldılar ama susturamayacaklar, inatlaşırsam daha çok yazarım. saygılar.
Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir.
Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlardır.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.
Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.
Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır. Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.
Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.
Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir.
Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Bu arada, 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır.
Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur. Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını müslüman halk da vermeye başlamıştı.
Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar için Ermenileri kullanan bazı devletler, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir “soykırım” gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişlerdir(1).
Oysa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı devletini işgal eden devletlerden İngilizler, aralarında Osmanlı siyasi ve askeri liderleriyle önde gelen aydınların da bulunduğu 143 kişiyi “Ermeni olaylarında savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle tutuklayarak Malta adasına sürmüş ve hapsetmiştir. Suçlamalarla ilgili olarak Osmanlı, ABD ve İngiliz arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Buna rağmen, Malta’daki tutuklular hakkında iftiraları kanıtlayacak deliller mahkemeye sunulamamıştır. Sonuç olarak Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmadan 1922'de serbest bırakılmışlardır.
Ancak Türkleri sözde soykırımla suçlama gayretleri durmamış; Malta’daki yargılama sürecinde İngiliz basınında Osmanlı Hükümeti’ni sözde soykırım ile suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı uydurma belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara gönderilen yazılar olduğu anlaşılmıştır(2).
Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir. 1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.
Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü", 1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne dönüşmüştür. Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.
Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3).
Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. Belgeler, Bekaa ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya koymuştur.
Türk güvenlik güçlerinin PKK terörü ile mücadelede başarı sağlamasının ardından Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermenistan devletinin açık desteği ve Ermeni Diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmektedirler. Çeşitli ülke parlamentolarından “sözde Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasaların ve önerilerin çıkmasını sağlamaya çalışarak, asılsız iddialarını dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu temelsiz iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir. .... özetle; dünyadaki çıkar çatışmaları bitmeden Ermeni meselesi de bitmez.Ermeniler istemese de brileri onları kullanacakır.
Alperen arkadaş,bir şir için yazdığınız yorumu okudum.Bu yazı size ait ise emeğinize ve bilginize teşekkürler.Epey bir bilgi birikimi ve emek var.Size ait ise,sözüme kızmayın alınmayın,bir yerden alıntı da olabilir diye düşünerek yazdım.Bu konu benimde yıllardır emek verdiğim bir konudur,o nedenle ilgiyle okudum ve tüm dediklerinizin altına imzamı atıyorum.Kaldı ki orada eklenebilecek daha çok ta konu var.Tek bir örnek,Amerikalı misyonerler tarafından Amerika ve batıya götürülen 10 binlerce Ermeni den sadece biri olan Osmanlı Ermenisi Gülbenkyan isimli bir ermeninin kurmuş olduğu Shell şirketi bu gün dünya petrol piyasasının en büyüklerinden birisidir.Ortaklarına baktığımızda ise İngiltere ve Hollanda'dır.Ve yine bu gün Dünya Ermeni Kongresi'nin ,yani Ermeni diyasporasının arkasındaki en büyük finansman desteği veren Gülbenyan Vakfıdır.Afet hanım da belliki zarar görmüş bir aileden.Gülbenkyan benzeri onlarca Ermeni kuruluşu vardır ve hepsinin de ipi batılı emperyalist ülkelerin ve şirketlerin ellerindedir.Emeğiniz için ve bilgilendirmeniz için teşekkürler.
Alperen arkadaş,bir şir için yazdığınız yorumu okudum.Bu yazı size ait ise emeğinize ve bilginize teşekkürler.Epey bir bilgi birikimi ve emek var.Size ait ise,sözüme kızmayın alınmayın,bir yerden alıntı da olabilir diye düşünerek yazdım.Bu konu benimde yıllardır emek verdiğim bir konudur,o nedenle ilgiyle okudum ve tüm dediklerinizin altına imzamı atıyorum.Kaldı ki orada eklenebilecek daha çok ta konu var.Tek bir örnek,Amerikalı misyonerler tarafından Amerika ve batıya götürülen 10 binlerce Ermeni den sadece biri olan Osmanlı Ermenisi Gülbenkyan isimli bir ermeninin kurmuş olduğu Shell şirketi bu gün dünya petrol piyasasının en büyüklerinden birisidir.Ortaklarına baktığımızda ise İngiltere ve Hollanda'dır.Ve yine bu gün Dünya Ermeni Kongresi'nin ,yani Ermeni diyasporasının arkasındaki en büyük finansman desteği veren Gülbenyan Vakfıdır.Afet hanım da belliki zarar görmüş bir aileden.Gülbenkyan benzeri onlarca Ermeni kuruluşu vardır ve hepsinin de ipi batılı emperyalist ülkelerin ve şirketlerin ellerindedir.Emeğiniz için ve bilgilendirmeniz için teşekkürler.
On dört tane mahalle gömüldü dumanlara Yaktılar Amasya’yı kimseye acımadan Belki de oh çektiler zalimler yananlara Çiçek açmadan soldu kimbilir ki kaç fidan? Ermeni’yiz diyerek sokakta haykıranlar Bu katliam değil mi dalımızı kıranlar?
Ülkemde o kadar çok dolap dönüyor ki. Bu dönen dolapların arasında "ermeni" kelimesi hep en tepelerde on yıllardır. Nedir bu hazımsızlığın sebebi diye sormaya lüzum yok elbette. Her zaman kuraldır, "suçlu bağırır suçsuzun dili tutulur" Şimdi de olay bu. Daha geçen gün yurdum türkücülerinden birisi ağzında megafon, İstanbul'da bir eylemde "sarı gelin" türküsünü ermenice söyleyerek güya sözde Ermenilere yapılan zulümleri (!) dile getiriyordu. Ne hazindir ki bu sanatçımız binlerce milyonlarca insanımızın da sevdiği baş tacı ettiği bir sanatçıydı. İsmini yazmıyorum sırf reklamı olmasın diye.
Her neyse, ben bu tarz komedi eylemlerde hep şunu düşünürüm. Bu kişiler ya satılık ya kanı bozuk ya da gerçekten ermeni Her halükarda kürt veya türk adını da kullanarak arz-ı endam etmeyi de elden bırakmayacak kadar akıllı. İşte bizim ülkemizin bu gün geldiği eşiğin en büyük sebebi bu. Bunlar radikal manada vatan hainleridir. Yok yok başları kumda, popoları havada olan deve kuşlarıdır. Zira öyle olmasaydı bu şiirdeki ve eki izahat kısmındaki gerçekleri görmemek için bir sebepleri olmazdı. Görüyorlar belki ama anlamamak konusunda da izansız olmayı göze alıp hala sanki bu dünyada Bu aziz milletin ermenilere zulüm yaptığını ikrar edebiliyorlar. İşte bütün mesele budur. Eğer Ermeniler kendi arşivlerini açmayı kabul etselerdi zaten bu bu komedilerde biterdi. Ama bu arşivlerin ısrarla açılmaması bile bu davada milletimin nasıl mağdur olduğunun kanıtı değil mi? Ablacım bu değerli ve oldukça didaktik sayfa için sana müteşekkirim. Ataları Erzurum da ermenilerce katledilmiş, zulüm görmüş ve bu olayları bizzat canlı olarak geride kalanların ağzından dinlemiş bir Türk evladı olarak Teşekkür ederim.
tüm insanlar özde güzel bir yapıya sahip iyi niyetli ve kardeştirler.. hırslarına yenik düşenler ve onların kandırarak kullandıkları o güzel yapıyı zedeler üzücü durumlara düşmemek için hepimizin bu tür insanlara karşı çok dikkatli uyanık olması gerekir..!!! İlginç bir yazı okumakta yarar var..
“Derin Güçler (DG) Türkiyeyi çökertmek için Alevileri kullanmak istiyor. Bu konuya açıklama getirmek için ülkemizde kaç çeşit Alevi var, belirtmem gerekiyor. Aleviler homojen bir yapıya sahip değil. Öncelikle iki çeşit Alevi var: Birincisi tek kimlikli gerçek Aleviler, ikincisi çift kimlikli, Alevi görünen Kriptolar…
Gerçek Aleviler Allaha, Peygambere (Salat ve selam olsun ona), Kur’ana, âhirete, Ehl-i Beyt’e inanırlar. Namaz kılanları, oruç tutanları, hacca gidenleri vardır.
Kripto Alevilerin Aleviliği iğretidir. Asıl kimliği Ermeni, Yahudi, Pakraduni olanları vardır.
Bu konuda biraz fikir edinebilmek için Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihinde birinci sayfada yayınladığ ”ERMENİLER GERÇEK KİMLİĞİNE DÖNÜYOR” başlıklı haberi mutlaka okumak gerekir.
Bir de kesinlikle Alevi olmadığı halde provokasyon, manipülasyon yapmak, fitne fesat çıkartmak için Alevi görünenler vardır. Bunların bir kısmı Alisiz Alevilik diye saçma bir tez ortaya atmıştır.
Türkiyenin dirlik ve düzen içinde yaşaması, ayakta kalması, sınırlarını koruması için çoğunlukta olan Sünnilerin ve Alevilerin barış, kardeşlik, mutabakat içinde yaşamaları gerekir.
Sünnilerle Alevileri birbirine düşürmek için sahneye konulmuş olan Maraş, Sivas ve diğer hadiseler hep düzmecedir, Derin Güçler (DG) tarafından planlı olarak yapılmıştır.
Hiçbir gerçek Sünnî ile hiçbir gerçek Alevî gırtlaklaşmaz, birbirini öldürmez. Evet arada bazı soğukluklar vardır ama aşırı düşmanlık ve savaş yapılmaz.
Sünniler ve Aleviler iyi komşuluk yaparlar, merhabaları vardır.
Yakın tarihimizde Sovyetler Birliği ayakta iken birtakım Alevi postuna bürünmüş Kriptolar komünistlik, Marksistlik yapmıştı. Allaha, Peygambere, Kur’ana iman eden bir kimsenin ateist bir ideolojiyi tutması ve emperyalistler hesabını çalışması mümkün müdür?
Türkiye’deki düzen iyi bir düzen midir? Değildir. Bu düzenden ne Sünnî razı olur, ne Alevi… Ama devlet, ülke, halk başka şeydir, düzen ve sistem başka şey. Düzene kızıp yorgan yakılmaz, gemi batırılmaz…
Sünnilerin dikkat etmesi gereken hususlar: (1) Alevi vatandaşlarımızı üzecek, tedirgin edecek, düşmanlığa sebep olacak laflar etmemeleri ve yazılar yazmamaları… (2) Alevilik konusunda her türlü polemikten kaçınmaları… (3) Sünnî-Alevî Kardeşlik Derneği kurmaları ve iki toplum arasında barış olması için çalışmaları.
Alevilerin dikkat etmesi gereken konular: (1) Alevi olmadığ halde Alevi görünerek fitne fesat çıkartan Kriptoları teşhis etmeler, bunları dışlamaları, tecrid etmeleri… (2) Alisiz Alevilik gülünç tezini reddetmeleri… (3) Sünnileri üzüp tedirgin edecek sözlerden ve eylemlerden uzak durmaları.
Şu husus da asla unutulmamalıdır: Bir Ortadoğu devleti, Türkiye Alevilerini kendi mezhebine çekmek için yıllardan beri gizli açık yoğun faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin amacı dinî değil, siyasîdir.
Hiçbir tek kimlikli ve şuurlu Sünni ve hiçbir tek kimlikli ve şuurlu Alevi, Kriptoların fitne ve fesatlarına alet olmamalıdır.
Sünnilik ile Alevilik arasında farklılıklar, ayrılıklar vardır ama bunlar “gemiyi” batırmak için sebep ve bahane kılınmamalıdır.
9 Şubat 2012 tarihli Türkiye gazetesinde çıkan haberi herkesin mutlaka okuması ve hattâ camlatıp görünür bir yere asması gerekir.
Bendeniz bugünün ölçülerine göre dindar bir Müslümanım, hiçbir gerçek Alevi vatandaşımızı üzmem, onlara saygısızlık etmem. Beyoğlunun altındaki Çukurcuma semtinde eski mobilya satan Alevi bir dostum vardır, ona her uğraşımda çok güzel konuşuruz, muhabbet ederiz.
Ne Sünniler, ne de Aleviler Kriptoların oyunlarına gelip gemiyi batırmak için beyinsizlik ve delilik yapmalıdır.
1920’li ve 30’lu yıllarda Alevilere zulm edenler, soykırım yapanlar, köylerini uçaklarla bombardıman edenler Türkler ve Müslümanlar değil, Kripto Yahudilerdi.
Onlar sadece Alevilere zulm etmekle kalmamış, Sünnilere de kan kusturmuşlardır.
Lütfen lütfen lütfen, onların torunlarının oyunlarına gelmeyelim.
Biz Sünnileri ve Alevileri birbirimizle boğuşturacaklar ve sonra yorganı alıp kaçacaklar… Yorgan ne?.. Doğu ve güneydoğu Anadoludur… Vatanımızın bir kısmı elden giderse oralarda ne Sünni kalır, ne Alevi…” … Mehmet Şevket Eygi
tüm insanlar özde güzel bir yapıya sahip iyi niyetli ve kardeştirler.. hırslarına yenik düşenler ve onların kandırarak kullandıkları o güzel yapıyı zedeler üzücü durumlara düşmemek için hepimizin bu tür insanlara karşı çok dikkatli uyanık olması gerekir..!!! İlginç bir yazı okumakta yarar var..
“Derin Güçler (DG) Türkiyeyi çökertmek için Alevileri kullanmak istiyor. Bu konuya açıklama getirmek için ülkemizde kaç çeşit Alevi var, belirtmem gerekiyor. Aleviler homojen bir yapıya sahip değil. Öncelikle iki çeşit Alevi var: Birincisi tek kimlikli gerçek Aleviler, ikincisi çift kimlikli, Alevi görünen Kriptolar…
Gerçek Aleviler Allaha, Peygambere (Salat ve selam olsun ona), Kur’ana, âhirete, Ehl-i Beyt’e inanırlar. Namaz kılanları, oruç tutanları, hacca gidenleri vardır.
Kripto Alevilerin Aleviliği iğretidir. Asıl kimliği Ermeni, Yahudi, Pakraduni olanları vardır.
Bu konuda biraz fikir edinebilmek için Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihinde birinci sayfada yayınladığ ”ERMENİLER GERÇEK KİMLİĞİNE DÖNÜYOR” başlıklı haberi mutlaka okumak gerekir.
Bir de kesinlikle Alevi olmadığı halde provokasyon, manipülasyon yapmak, fitne fesat çıkartmak için Alevi görünenler vardır. Bunların bir kısmı Alisiz Alevilik diye saçma bir tez ortaya atmıştır.
Türkiyenin dirlik ve düzen içinde yaşaması, ayakta kalması, sınırlarını koruması için çoğunlukta olan Sünnilerin ve Alevilerin barış, kardeşlik, mutabakat içinde yaşamaları gerekir.
Sünnilerle Alevileri birbirine düşürmek için sahneye konulmuş olan Maraş, Sivas ve diğer hadiseler hep düzmecedir, Derin Güçler (DG) tarafından planlı olarak yapılmıştır.
Hiçbir gerçek Sünnî ile hiçbir gerçek Alevî gırtlaklaşmaz, birbirini öldürmez. Evet arada bazı soğukluklar vardır ama aşırı düşmanlık ve savaş yapılmaz.
Sünniler ve Aleviler iyi komşuluk yaparlar, merhabaları vardır.
Yakın tarihimizde Sovyetler Birliği ayakta iken birtakım Alevi postuna bürünmüş Kriptolar komünistlik, Marksistlik yapmıştı. Allaha, Peygambere, Kur’ana iman eden bir kimsenin ateist bir ideolojiyi tutması ve emperyalistler hesabını çalışması mümkün müdür?
Türkiye’deki düzen iyi bir düzen midir? Değildir. Bu düzenden ne Sünnî razı olur, ne Alevi… Ama devlet, ülke, halk başka şeydir, düzen ve sistem başka şey. Düzene kızıp yorgan yakılmaz, gemi batırılmaz…
Sünnilerin dikkat etmesi gereken hususlar: (1) Alevi vatandaşlarımızı üzecek, tedirgin edecek, düşmanlığa sebep olacak laflar etmemeleri ve yazılar yazmamaları… (2) Alevilik konusunda her türlü polemikten kaçınmaları… (3) Sünnî-Alevî Kardeşlik Derneği kurmaları ve iki toplum arasında barış olması için çalışmaları.
Alevilerin dikkat etmesi gereken konular: (1) Alevi olmadığ halde Alevi görünerek fitne fesat çıkartan Kriptoları teşhis etmeler, bunları dışlamaları, tecrid etmeleri… (2) Alisiz Alevilik gülünç tezini reddetmeleri… (3) Sünnileri üzüp tedirgin edecek sözlerden ve eylemlerden uzak durmaları.
Şu husus da asla unutulmamalıdır: Bir Ortadoğu devleti, Türkiye Alevilerini kendi mezhebine çekmek için yıllardan beri gizli açık yoğun faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin amacı dinî değil, siyasîdir.
Hiçbir tek kimlikli ve şuurlu Sünni ve hiçbir tek kimlikli ve şuurlu Alevi, Kriptoların fitne ve fesatlarına alet olmamalıdır.
Sünnilik ile Alevilik arasında farklılıklar, ayrılıklar vardır ama bunlar “gemiyi” batırmak için sebep ve bahane kılınmamalıdır.
9 Şubat 2012 tarihli Türkiye gazetesinde çıkan haberi herkesin mutlaka okuması ve hattâ camlatıp görünür bir yere asması gerekir.
Bendeniz bugünün ölçülerine göre dindar bir Müslümanım, hiçbir gerçek Alevi vatandaşımızı üzmem, onlara saygısızlık etmem. Beyoğlunun altındaki Çukurcuma semtinde eski mobilya satan Alevi bir dostum vardır, ona her uğraşımda çok güzel konuşuruz, muhabbet ederiz.
Ne Sünniler, ne de Aleviler Kriptoların oyunlarına gelip gemiyi batırmak için beyinsizlik ve delilik yapmalıdır.
1920’li ve 30’lu yıllarda Alevilere zulm edenler, soykırım yapanlar, köylerini uçaklarla bombardıman edenler Türkler ve Müslümanlar değil, Kripto Yahudilerdi.
Onlar sadece Alevilere zulm etmekle kalmamış, Sünnilere de kan kusturmuşlardır.
Lütfen lütfen lütfen, onların torunlarının oyunlarına gelmeyelim.
Biz Sünnileri ve Alevileri birbirimizle boğuşturacaklar ve sonra yorganı alıp kaçacaklar… Yorgan ne?.. Doğu ve güneydoğu Anadoludur… Vatanımızın bir kısmı elden giderse oralarda ne Sünni kalır, ne Alevi…” … Mehmet Şevket Eygi
Görmek istemeyenden daha körü var mıdır? sayfalarca yaz, günlerce anlat dedim ya görmek istemedikten sonra boşa gider. Asala belasının hortlatılmaya çalışıldığı şu günlerde olayın kalbine giden yola meşale koymuşsunuz anlayana çok şey ifade eder emeğinize kaleminize sağlık Tarihten ders çıkarmak gerek tarişhten düşmanlık çıkarıyorlar ne yazık ki ve yine tarihi samimiyetle ve bir kaç kaynaktan okumak gerek ve inatla tarihi okumak gerek diyorum... tebriklerimi bırakıyorum saygımla...
Filiz Şahin. tarafından 1/30/2013 12:23:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dağları yırta yırta akarken Yeşilırmak Kızıllık saltanatı bırakırken karaya Gönüllerin içinde varken Allah’a varmak Bir iftar akşamında nifak girdi araya. Kuyumcular çarşısı alev topuna döndü Yangın ilerledikçe kalan umutlar söndü.
Asra yakın çığlıklar yer etmiş içimize Düşleri esir almış kıpkırmızı bir kâbus Reva mıydı katliam reva mıydı bu bize Kül ettiler tarihi kabul eder mi hiç us? Şifa bile olmadı uğraşılar çabalar Çocuklar tutuştular seferdeyken babalar.
Rengi kayboldu şehrin düştü mahşer ateşi Ciğerleri doldurdu yanık tenin kokusu Tutuşmuşlardı sanki içmişlerdi güneşi Üstlerinden kalkmıştı huzur güven dokusu. Kin içen Ermeniler şimdi kusmuştu ölüm Sokak sokak dolaşıp yaktılar bölüm bölüm.
On dört tane mahalle gömüldü dumanlara Yaktılar Amasya’yı kimseye acımadan Belki de oh çektiler zalimler yananlara Çiçek açmadan soldu kimbilir ki kaç fidan? Ermeni’yiz diyerek sokakta haykıranlar Bu katliam değil mi dalımızı kıranlar?
Evsiz kaldı kaçanlar Çakallar’a sığındı Yuva oldu çoğuna asırlık mağaralar Yeşilırmak ağladı her yer darmadağındı Gökyüzüne taht kurdu can sızlatan naralar. Vahşetin bu hamlesi unutuldu sanmayın Sussak da içimizde yalanlara kanmayın.
Yüreğinize ve kaleminize sağlık,Afet hanım,mükemmel bir şiir okudum,gerçekler ne güzel dile gelmiş,tarih hiç bir zaman yalan söylemez,canlı şahittir.Yıllarca koynumuzda yılan besledik ve o yılanlar yavru verdi,en güçsüz anımızda ısırdı,buna kalleşlik derler,selam ve dua ile...
Teşekkürler ve tebrikler Afet Hanım, İşte, bilgilenmemize vesile olan bir duygu ve düşünce ürünü daha ... Şiirin, yalnızca kişisel duyguların tatmin aracı olmadığını gösteren bir örnek bu. İyi bir şiirin, bilgi-duygu-gözlem ve tekniğin mükemmel bir bileşimi ile ortaya çıktığı düşünülürse, bu şiir de onlardan birisi .. Kuşkusuz her ÜLKE, yöre veya belde hakkında ayrıntılı bilgimiz olmuyor ... Duygu ve bilgi insanları, şiir yoluyla tarihe yolculuk yapmamızı sağlıyorlar .. Hemen ifade etmeliyim ki var olan kültürümün önemli bir bölümünü türkülere borçluyum .. Türküler de sonuç olarak bir şiir temelinde yankılanır ...
........ Amasya'yı türlü vesilelerle gördüm gezdim. Hatta 2009 Haziran ayında düzenlediğim turla 30 şair arkadaşımızla birlikte Samsun'dan Amasya'ya günübirlik gezi yapmıştık.. Güzel bir şehir Amasya .. Büyüleyici, etkileyici ... .......... 22 Temmuz 1915 de Ermeniler tarafından yakılıp yıkılması elbette çok üzücü ve düşündürücü ... Gaflet, dalâlet ve hıyanetin zirve yaptığı; Osmanlı'nın şaşılası bir kurnazlıkla sözde yüceltildiği ve bu devletin esas kurucu gücü olan Türklüğün aşağılandığı (ben gürcü asıllı bir Türküm) günümüzde, Ermenilerin marifetlerinin gözler önüne serilmiş olması umarım bazılarını kendine getirir. .............. Hiçbir zaman " Hepimiz Türküz " diyemeyenler, büyük bir iştahla "Hepimiz ermeniyiz " diyebiliyorlar. ... Acıyı paylaşmak için ermeni olmaya gerek var mı ? Etrnik kökeni, dini, mezhebi, soyu, sopu ne olursa olsun herkes bu ülkede eşit olarak yaşar ... Bu doğal ve anayasal haktır .. Zamanınızı almayayım ... Fazlaca yorum olacak, bu kadar hakkım yok .. ............ Bu vesile ile Sayın Sabiha Küçüktüfekçiye ve diğer arkadaşlara da teşekkür ediyorum, aydınlatıcı yorumları için ... Okudum bilgilendim ... .......... Selamlar Atatürk'ün Şehri Samsun'dan ... GÖZÜNÜZE ACI YAŞ DEĞMESİN ...
Dağları yırta yırta akarken Yeşilırmak Kızıllık saltanatı bırakırken karaya Gönüllerin içinde varken Allah’a varmak Bir iftar akşamında nifak girdi araya. Kuyumcular çarşısı alev topuna döndü Yangın ilerledikçe kalan umutlar söndü.
Asra yakın çığlıklar yer etmiş içimize Düşleri esir almış kıpkırmızı bir kâbus Reva mıydı katliam reva mıydı bu bize Kül ettiler tarihi kabul eder mi hiç us? Şifa bile olmadı uğraşılar çabalar Çocuklar tutuştular seferdeyken babalar.
Rengi kayboldu şehrin düştü mahşer ateşi Ciğerleri doldurdu yanık tenin kokusu Tutuşmuşlardı sanki içmişlerdi güneşi Üstlerinden kalkmıştı huzur güven dokusu. Kin içen Ermeniler şimdi kusmuştu ölüm Sokak sokak dolaşıp yaktılar bölüm bölüm.
On dört tane mahalle gömüldü dumanlara Yaktılar Amasya’yı kimseye acımadan Belki de oh çektiler zalimler yananlara Çiçek açmadan soldu kimbilir ki kaç fidan? Ermeni’yiz diyerek sokakta haykıranlar Bu katliam değil mi dalımızı kıranlar?
Evsiz kaldı kaçanlar Çakallar’a sığındı Yuva oldu çoğuna asırlık mağaralar Yeşilırmak ağladı her yer darmadağındı Gökyüzüne taht kurdu can sızlatan naralar. Vahşetin bu hamlesi unutuldu sanmayın Sussak da içimizde yalanlara kanmayın.
Yüreğin yanıp tutuşması bu demekki; tebrikler muhterem şaire kardeşim.Bu kadar ustaca ve bu kadar içten ve yüreğin özünden bir şiir.Yüreğienin sesi hiç susmasın, susmasın ki zalimlerin zuylmünü telin eden şiirleriniz semaylarda çınlasın. selam ve dualarımla. Not:Öneriniz gibi şiirimizdeki fazlalık giderilmiştir teşekkürler.
"Dağları yırta yırta akarken Yeşilırmak Kızıllık saltanatı bırakırken karaya Gönüllerin içinde varken Allah’a varmak Bir iftar akşamında nifak girdi araya. Kuyumcular çarşısı alev topuna döndü Yangın ilerledikçe kalan umutlar söndü."
geçmişe ışık tutan anlamlı güzel şiiriniz aslında bugünde yaşananlara bir ayna iyi algılamak gerek batı dünyasının oyunlarını ve düşmemek gerek şiire konu olan yaşanmış bu olayın sebebini anlamak için alttaki bilgileri okumak ders çıkarmak gerek..
“Türkiye’nin, Ortadoğu’daki jeopolitik ve stratejik önemini ve yerini bilen emperyalist güçler denilen Büyük Devletler (Rusya, İngiltere ve Fransa) XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bölgede siyasi çıkarları için, Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Ermeni ,Rum, Arap, Kürt ve benzeri unsurların koruyucusu olarak ortaya çıkıp, Doğu politikalarını tayin etmişlerdir.
Ermeni meselesinin ortaya çıkış sebeplerinin, yalnızca Osmanlı Devleti toprakları üzerinde yaşayan Ermenilerin sosyal, kültürel, ekonomik, idari, siyasi statülerinden kaynaklanmadığı, bu sorunun temelinde sun’i olarak çıkarılan ve “Şark Meselesi” adı ile anılan milletler arası bir emperyalist stratejinin, güçler dengesi politikasının yattığı bilinmelidir.
Siyasi tarih terminolojisinde yer almış olan “Şark Meselesi” tabiri, Osmanlı Devleti’nin batılı devletler tarafından parçalanmaya çalışılmasını ifade eder.
Ermeni meselesinin ortaya çıkışını hazırlayan sebeplerin başında Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika’nın Osmanlı Devleti’ne ve Ermenilere karşı takip ettikleri siyaset gelmektedir. Bu siyasetin aracı hazırdı, Ermeni kiliseleri ve bu kiliselerle işbirliği yapan misyonerler.Yani Şark Meselesi, bu iki kavramın geliştirdiği dini duyguların kullanılarak ortaya çıkartıldığı büyük bir propagandadır. 1870’den itibaren Anadolu’da Ermeni Devleti kurma hayaliyle bir takım dernek ve komitelerin kurulmaya başlandığı görüldü.”
“Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak, buradaki çıkarlarını korumak ve birbirlerine karşı olan dengelerini sağlamak için tercih ettikleri usullerin başında, Osmanlı idaresi altında yaşayan Hristiyan unsurlar adına talep ettikleri islahat hareketleri gelmiştir. (Bu usul, maalesef halen geçerli bir yöntem olarak devam ettirilmektedir.)
Bu konjonktür içerisinde, Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla, Ordumuz Çanakkale’de, Sarıkamış’ta , Kafkasya’da, Süveyş’te, Galiçya’da yedi düvele karşı savaş verirken, (Ordu içinde Osmanlı askeri olarak düşmana karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermeniler de olmasına rağmen,) bunların büyük bir kısmı cephelerde düşmanla birlikte Türklere karşı savaşmış ve cephe gerisinde de çeteler halinde örgütlenerek kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliama giriştikleri binlerce müslümanın hayatına kastederek Anadolu’yu harabe haline çevirmişlerdir (Bu öldürmeler o kadar vahşice ve insanlık dışı yöntemlerle yapılmıştı ki, acımasızlığı ile bilinen Rus askerleri bile Ermenilerin bu vahşetine dayanamayıp raporlarında Ermenileri suçlamışlardır.) Savaş halinde olmasına rağmen, 10 aya yakın bir süre aldığı mahalli tedbirlerle, olayların yatışmayacağını gören Osmanlı Hükümeti, kendisini kalleşçe arkadan vuran isyancı Ermenileri savaş bölgesinden alıp ülkenin güvenli bölgelerine “Sevk ve İskan”a veya “Tehcire” tabi tutmak zorunda kalmıştır.(ve bu durumda bile bu necip millet ermenileri korumak için de tüm önlemleri de almıştır)
İşte bu tehcir uygulaması nedeniyledir ki, Ermeni Diasporası günümüzde bütün dikkatleri ülkemiz üzerine çekmiş, haksız ve dayanaksız olarak ulusumuz ve yurdumuz hedef haline getirilmeye çalışılmıştır. Hükmettiği her yere medeniyet, adalet ve kardeşlik sevgisi götüren bu millet, ne yazık ki siyasi arenada hedef tahtası haline getirilmiştir. Anadolu'ya hükmettiğimiz bin yıllık tarihimize leke sürmek, insanlığa leke sürmektir. Bugün bizleri suçlamaya çalışan başta Ermeniler olmak üzere pek çok topluluk, varoluşunu bu millete borçludur. Bugün yeryüzünde yaşayan Ermenilerin çoğunluğu, bu ulus sayesinde yaşamaktadır.”
“Ermenilerin nakil ve sevklerini gerektiren siyasî sebepler” “Bakanlar Kurulunca kabul ve ilân edilen karar”
Tarihi: 31 Mayıs 1915 Numarası: 326758 / 270
“Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı hududunu düşman devletlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekâtını zorlaştırdıkları; erzak ve askerî malzeme nakliyatını güçleştirdikleri, düşmanla iş birliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları, ayrıca düşman saflarına katıldıkları, yurt içinde askerî kuvvetlere ve masum halka silâhlı saldırılar düzenledikleri, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme sağladıkları, müstahkem mevkileri düşmana göstermeye cesaret ettikleri tespit edilmiştir. Bunun için isyancı unsurların harekât sahasından uzaklaştırılması gerekmektedir..
…Belirttiğiniz şekilde, isimleri yazılı olarak bildirilen köy ve kasabalarda oturan Ermenilerden gönderilmesi gerekenlerin, gidecekleri yerlere rahat bir şekilde taşınmaları ve ulaştırılması ile yolculukları boyunca istirahatlerinin sağlanması, can ve mallarının korunması ve tespit edilen yerlerine vardıklarında kesin olarak yerleştirilmelerine kadar göçmenler ödeneğinden iaşeleri sağlanacak, daha önce sahip oldukları malî ve ekonomik durumları oranında, kendilerine emlâk ve arazi dağıtılacaktır. Muhtaç olanlara, devlet tarafından evler inşa edilecek, çiftçilere tohumluk, meslek sahiplerinden ihtiyacı olanlara alet ve edevat dağıtılacaktır. Ayrıldıkları yerlerde kalan eşya ve mallarının ya da bunların değerlerinin karşılığı kendilerine aynı şekilde verilecektir…”
“Ermeni filozofu Urfalı Matheus, yazmış olduğu Vasiyetname isimli eserinde;
"Ermeni milleti tarih boyunca kadın kılığındaki eteklikli Rum milletinden eziyet çekmiştir. Türkler olmasaydı Rum milleti bize yaşamak şansı vermeyecekti. Melikşah bizim için bir babadır. Onun ölümü, Ermeni halkı için bir matem olmuştur.” der.
Yine, bu konuda Ermeniler adına en yetkin ağızlardan birinin itirafına bakarsak; 1918 – 1919 yıllarında Ermenistan’ın ilk hükümet başkanlığını yapan Katchaznouni, 1923’de Bükreş’teki Taşnak Partisi Kongresinde şunları söylüyordu:
“ Savaştan önce ve savaş sırasında Rus Çarlığına kayıtsız şartsız bağlandık. ‘Denizden denize Ermenistan’ hayalinin peşine düştük. Silahlı gönüllü birlikleri oluşturduk. Karşılıklı Müslüman ve Ermeni kırımları oldu. Ancak güç dengesi Türklerin lehineydi. Biz macera yaptık. Bunun yerine Türklerle anlaşsaydık, daha iyi ederdik. Oysa biz ne yaptık, silaha sarıldık, yıktık, katliam yaptık. Övünülecek hiçbir işimiz yok. Kendi dışımızda suçlu aramayalım. Evet, intihar etmeyi öneriyorum. Taşnak partisinin artık yapacağı hiçbir şey yok. Partiyi dağıtalım. Bu kararı almazsak, gelecekte bizi onursuzluk bekliyor.”
batının aynı oyunları halen ülkemiz toprakları üzerinde devam etmektedir.. bizler bilinçlendikçe birlik beraberlik içinde oldukça kimse zarar veremeyecektir..
tebriklerim günün şiirine hayata kattığınız düşün dolu cümle güzelliklere iyi ki varsınız sevgili ecem..:) sevgim saygım selamlarımla..
Sabiha Hanım Teşekkürler, bu özenli ve bilgilendirici yazı için .. Şiir bilgidir. Bilgisiz insan duygu ve düşüncesini şiir diliyle ifade edemez. Bu bakımdan teşekkürler .... Afet Hanım'a da vesile olduğu için şükranlarımı iletiyorum .... Şiir çıksın yolunuza her zaman .. .......... Gözünüze acı yaş değmesin ....
Sabiha Hanım Teşekkürler, bu özenli ve bilgilendirici yazı için .. Şiir bilgidir. Bilgisiz insan duygu ve düşüncesini şiir diliyle ifade edemez. Bu bakımdan teşekkürler .... Afet Hanım'a da vesile olduğu için şükranlarımı iletiyorum .... Şiir çıksın yolunuza her zaman .. .......... Gözünüze acı yaş değmesin ....
Evet bizler Ermeni zulümünü hep dedelerimizden ve ninelerimizden duyduk ama nasıl bir erdemdir nasıl bir insanlıktır ki mahallemizde ve yakınımızda bulunan ermenilere karşı asla kinci ve onları dışlayıcı davranmazlar sakın onların yaptığını siz de onlara yapmayın diye öğüt verirlerdi selamlar tebrikler
Bize neler ettiler Edeni yucelttiler Ermeni degiliz de Onu da dedirttiler...
Yureklerimizde aci izleri var tarihler boyunca. Bu guzel anlatima, arkada birakilan tarih izinde bir kez daha siirde soluklanmaya tesekkur,gonulden kutladim. Sevgiler ablam.
bağrında yeşerip fidan vermeye başlayan nadide şahsiyetlerle amasya gurur duyar. tarihine sahip çıkıp doğruları haykıran hakkı yazan kalemler daim olsun sevgilerim selamları tebriklerim canım ablama
On dört tane mahalle gömüldü dumanlara Yaktılar Amasya’yı kimseye acımadan Belki de oh çektiler zalimler yananlara Çiçek açmadan soldu kimbilir ki kaç fidan? Ermeni’yiz diyerek sokakta haykıranlar Bu katliam değil mi dalımızı kıranlar?
Derinden ah çektirendi, ermeniyiz diyenler ermenistana gitsin, bu Vatan toprağında bizler mozaik olmuş yüce bir ülkeyiz ama...!! yine yarama parmak basıldı bu şiirle şairem :( Türkiye'mizin kıymetinin bilinmemesi yüreğimi acıtıyor hem de çok, kim vatansever kim değil bir hengame ülkemde sergilenenler, maşalar oldukça daha canlar çok yanar çok..Allah cc hidayete erdirsin ve Ülkemin YAR VE YARDIMCISI OLSUN...Kutlarım kaleminizi sevgilerimle Afet hanımcım..
O güzel vefalı yüreğin var olsun bacım O kadar manidar bir o kadar da anlamlı dizeler de Bize yansıttınız o günkü acı duyguları Yetkin kaleminiz var olsun Yüreğine saygı ve sevgiler canım bacım
gün geceye devretmiş, sab ah oldu olacak, usulca sokuldular, dosr dedigimiz gavurlar, minarede sabahın okunurken ezanı, kestiler evde yatan yürk mehmet ve atamı.
adına ne dersen de, vahşiliktir tek adı, fransıza yol verip dogradılar vatanı, tıpkı amsaya gibi yandı koca şehirler, kaçanları toplayıp bir fırına attılar.
yıllar önce siyonist hitler gibi yaparak fırınlardaki türkleri cayhır cayır yaktılar, dört yanını kapladı yanık kokusu şehrin yetmedi, saldırdılar imamoglu çiftligine,
bir avuç türke kucak açan türk idi, koca çiftlik dört koldan birdensarıldı hemen son kurşuna kadar dayandı imamoglu yaktılar bir çiftligi içimndeki türklerle
sğiz ey okumuş ey sözde aydınlar.siz, bin defa da ermeni olsan ız neye yarar. ermeni ulaşınca emeline sonun da unutmayın ilk işi yoketmetir sizleri.,
unutmadık,unutmayız vatanın yanışını, ermeniden dost olmaz asla yanıolmayhı hiç, onlarki, bu yurta ihanetin temelini attılar, bi defa ölseler de az gelir ölüm bile,
geçmişte soyunuzla onlarla beraberdiniz, şimdi yine onlarla aynı saftasınız siz, yüce türk milleti unutmaz,unutmadı, yakılan şehirleri yıkılan yuvaları.
aziz dostum mükemmel satırlarına dayanamadım kozan ve imamöoglu ilçelerinin ermenilert tarafından yakılıp, yhıkılmalarını anlatmaya çalıştım. sadece size, ellerine yüregine saglık
Afet Hocam zülmün hangisi olursa olsun bağışlanamaz.Allahın verdiği canı allah alır.Şiir kaleminizin duyarlılığında mükemmel anlatımdı.Yüreğiniz kaleminiz var olsun saygı ve sevgilerimle...
evet dost onlar bugün bile her köşe başında en yüksek mertebelerde bizi sömürüp idare ediyorlar dönmeler densede dönmediler hiç bir zaman yazık bizlere ki hala bağrımıza basar dururuz...kişi adımların doğruluğuyla şekillenir dost kutlar sevgiler sunarım...
Yüreğinize sağlık Afet hanım.Allah razı olsun.Bu gün etnik azınlıklara sahip çıkıp TÜRK'e kin besleyerek bizi 36 parçaya bölmeye ve ayrılıkları kaşıyarak 1915'leri hazırlamaya çalışan soysuzlara ithaf edelim bu şiiri!Selam ve saygılarımla.
Afet hocam tarihin sayfalarından ermeni tasarısına tokat gibi bir cevap ..hüzünlüydü ders alınması gereken karelerle dolu bir paylaşım . En içten saygı ve selamlarımla
Gerçekleri dile getirdiğiniz için sizi canı gönülden kutlarım... ama malesef bazı kimseler bizde ermeniyiz diye sokaklarda cirit atıyorlar.. aslında ben bu insanlara da kızmıyorum.... nede olsa soylarında mutlaka bir bozukluk var.. sizi tekrar canı gönül kutluyorum... sonsuz saygılarımla.....
aynı tarihte şebinkarahisar(şarkikarahisar) da yakılıyor ermeni isyanıyla bu ermenilerin son memleketimde oluşu oluyor tabiii..................saygımla tebrikler
tebrikler Afet Hanım,ders niteliğinde güzel bir şiir...
AMASYA
Şadırvanından şırıl şırıl su akarken Mest eder insanı güzel Amasya Kubbelerine şavkı vurur güneşin Büyüler insanı canım Amasya * Her zerresinde atar tarihin nabzı Ulu camilerinde yaşarsınız o derin hazzı Bazen Selçuklu olur bazen Osmanlı Çiçeğinde tarih kokan güzel Amasya * Tarih boyunca yurt olmuş birçok insana Vakıflar medreseler hepsi koyun koyuna Uzar gider Yeşilırmak, boylu boyuna İki dağın arasında şirin Amasya * Bir asrı devirmiş, gözü yaşlı nineler İstiklal harbinde kılıç vurmuş dedeler Türk tarihinin mührü gibi yükselir türbeler Er meydanına yiğit vermiş Amasya * Nice padişahı bağrına basmış Nice evliyayı sinesinde yaşatmış Bazen kuşatılmış bazen kuşatmış Kılıcıyla tarih yazan Amasya
Bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol bağrında güller yetişsin kara gün dostu ol seninde kara gününde dostların derdine yetişsin şu iki ezan arası ömürde zerre kadar kapılma maddiyat hastalığına yaradanın varlığında var ol ki derdine mevlanın merhameti yetişsin
Kendi zulümlerini bizim üstümüze atarak yavuz hırsız muamelesi yapıyorlar.. geçmişimizdeki kapanmayan yaralarımıza değindiğiniz için kutluyorum sizi hocam başarılarınız daim olsun saygı ve sevgilerimle..
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.