34
Yorum
29
Beğeni
0,0
Puan
1406
Okunma

gübre kokusuyla çıkılırdı
ağır ve buğulu dam havası
düğümlenirdi boğazlarında, nemli
aynı kapıdan girerdi çocuklar ve buzağılar
kadın ve inek yanyana
biri okşardı diğerinin sırtını
altına sürerdi helkeyi
sağardı
beş on basamak var yoktu
boynu ayaklar altında eğik
atlayarak çıkan adamın
bütün gücünü deneyen kadının
çocuklar şeker kadar bir şeydi
bir tüyü üflerdi rüzgâr
tahta çardağa
kanatlı kapı arkasında başlardı kıkırdaşmalar
çırpı kollarında okul çantaları
tozlar savrulurdu arkalarından
toz olup gitmezlerdi
girdikleri odadan
kaç yaşında bir güngörmüştü merdiven
kaş kişi aşındırmıştı yüzünü
ezmişti
çözülmemişti düğümü
takırtılarında
saman kokuları, armut elma kokuları
gelmişti burnuna
dam kokusunu altederek
bir bahçe çıkmıştı düş olmaktan
leylaklar, güller değmişti sert tenine
ayvayı yemişti
teliz çuvaldan düşen
o bir köydü belki üstüne çıkılan
varılamayan bir dağ başında
sağlam bir ağaçtan olma
dallarında sincapların zıpladığı
bir ceviz ağacı
kim karar verdi
yere düşürmeye kuşların yuvasını
çiğnemeye karar veren kim
çocukların geleceğini
merdiven bir var bir yoktu
göz açıp kapar gibi
yaşanılan hayattı
gittikçe zorlanılan
merdivenlerde
yere inen kirpikler
15. 1.2013 / Nazik Gülünay