Biziz
biziz güneşin kalbinden ışık çalan
dünyanın nabzını ölçen ve yaşatan su kendi gölgesinde ıslanırken ağaç kendi kabuğunu soyuyordu maddesiz ve eşyasız salınırken semada uçmak istercesine büyüyordu göz bebekleri annesiz ve babasız olan biziz işte yer çekimine tabi olmayan yanardağların alevinde küllendiren ciğerlerimizi biziz sarıp sarmalanmak isteyen kendimize eğilip damarlarımızdan öz suyumuzu içen biziz nasıl bir berraklık kuşatıyor canımı beyazlık gıcırdatıyor dişleri öyle bir beyazlıkki iliklerin bile erir onda bizi yine bize bağışlayan o kutsal görev biziz işte alevi alevle söndüren suyu suyla alevlendiren biziz mekan zamanı doğuruyor zaman mekanı bir derviş güneşe salınmış bekliyor kepaze bir gece var bekleyen bizi yankılanmakta bir ses ’her yok oluş bir var oluştur’ diye ne yok olmak ne de var bize göre değil bu ikilem biz acının çocukları her dem özlemekteyiz sonsuz bir arafı şimdi daha gün olmadan gece tüm varlığıyla üzerimize çullanıyor o gecenin ayıbı diyerek bir fiskede vuran gecenin suratına biziz ben kendimden çıkıp kendimi başkalarında aramalıyım düş yetmiyor beni benden almaya düşlediklerini görmek yetmiyor uçurtmalar yetmiyor beni özgür kılmaya toprağın bağrında açan bir gül yetmiyor yetmiyor suyun berraklığı kaldırımların sessiz çığlığı yetmiyor ve yitiyor en sahici raconları gecenin geriye kalan bir avuç sessiz beden, gölge ve ateş koku kadın ve secde yetmiyor ve işte açılıyor ruhum açılıp şekilleniyor şekil doğmamış bir cenine benziyor sonsuzca rahmini arayan gerçek hiç olmadığı kadar gerçek... yetmiyor bana artık bir rapsodiyi yönetmek ne nefes almak yetiyor artık ne de aristokrat bir sessizlik devşirme güzellik güzellikmidir? ya da baştan çatlatılmış bir felsefe sorusu cevabı olmayan yolu baştan çıkmaz... kendine sarkan korkan acılarla imlenen ağır hayalleri kaldıramayıp hayallerinin kanatlarıyla kanatlanan biziz biziz köklerini arayan... |