3
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
2230
Okunma

Tam bir ay önce,
Sözüm ona geceyle gündüzün denkleştiği bir 23 Eylül Pazar’ıydı,
Gülüşünü üzerimden çektiğin o karanlık zaman dilimi…
Kime göre uzundu vakit kime göre kısa?..
Hayır, reddediyorum ben bilimi,
Ömrümün en uzun gecesini taşıdım o gün omuzlarımda,
Üstelik hala doğmadı güneşim doğmayacak da,
Sen tekrar “bana” açana dek gözlerini…
Avurtları çökmüş, tebessümü silinmiş bir düşü taşıyorum,
Baktığım her noktaya seni taşıyan fersiz göz kapaklarımda,
Gözyaşlarım,
Eriyen mum taneleri gibi donuklaşıyor zamanda…
Sen varken,
Güneş uykusundan uyandırırdı umudu,
Gece sevdaya besteler düzerdi,
Cam kenarında sevdiğini izleyen kıza serenat yaparcasına…
Yazmak çoğaltmaktı anıları, biliyordum,
Ve santim santim azaltmak için seni,
Yüz sürmedim uzunca bir zaman gece sustalı şiirin diline…
Tüm geceleri gersem de güneşin göbeğine,
Engelleyemedim delice bir aşkın avuçlarımda patlamasını…
Öyküsü kem gözlere d/okunmuş bir aşk mıydı bizimki?..
Yüreklerimizin kandili ışıl ışıl yanarken,
Hangi fütursuz rüzgar söndürdü ateşimizi?..
Hangi kara buluta dokunduk da içimize boşalttı gözlerini?..
Ah, benim kendime sakladığım deli sevdam!..
Tıkadığım kulaklarıma ha bire şarkımızın sustuğunu fısıldar,
Geceyi öldüresiye d/öven şizofren şair çığlıkları…
Hiç kimsenin bir tanıdığına benzetemeyeceği kadar yabancıyım artık bu kente,
Sen yoksun, gözlerin yok, sözlerin suskun,
Tüm tanışıklık alametlerini bir bir yitirmekte şehir,
Gök puslu, ay kırgın, lodos vurgun,
Ve bir kadın ağlayıp güneşi küstürüyor gecenin orta yerinde…
…
5.0
100% (5)