1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1096
Okunma
özlemek denen şeyi öğrettin bana,
neler sığdıracaktım oysa senli hayatıma
gidişin mal oldu gençlik yıllarıma
severken nefreti öğrettin bana...
dalıyorum şimdi geçmişten anılara
mutluluk pozlarını astığım duvarlara
sen yoksun diye küskünüm yarınlara
bakıpta ağlıyorum seni götüren yollara.
yalnızım şu anda, koca bir şehrin ortasında
gittin gideli böyle oldum, olamıyorum sokaklarda
asma yapraklarının gölgelediği bu şirin balkonda
elimde bir fotoğraf var, ellerim gül kokulu saçlarında! ...
nasıl harcadık el değmemiş sevdamızı,
hangi gerçeğe değdi, harcadık anlarımızı
neydi bizi küstüren, kırdık kolumuz-kanadımızı
artık hangi doktor tedavi eder bu amansız yaramızı.
nerdesin şimdi kimbilir, hangi sevdalardasın
belki çok mutlu, belki de ağlamaktasın
süslü bir çadırda, gerçek bir yalandasın
kimbilir belki de, koca bir şehrin ortasında,
yapayalnız, beni anmaktasın!
(bir filmde izlemiştim,
sevgilisi ölen kızın yaptığını mı yapsam,
eşyalarını, fotoğraflarını, bana yaptığın atkıyı
ve aldığın gömleği bir kutuya mı kilitlesem,
onu da dolabın ücra köşesine mi iliştirsem
ve seni unutmak için beni çağıran
o yalan aşka mı gitsem...
o kız başarmıştı unutmayı,
sonra da fotoğrafları yırtmayı
hiç zor olmamıştı, çok kolay koymuştu
son noktayı...
başarmıştı eski fotoğrafın yerine yenisini asmayı...
çok isterdim oysa onun yaptığını yapmayı!)
sensiz akşamların sonu gelmiyor artık,
hasretin seni getirmiyor artık,
sabah namazlarını da kaçırmıyorum artık
çünkü, ben hiç uyumuyorum artık!
Mehmet Yücedağ