2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1422
Okunma

Hayatın hep kötü yüzüyle tanışan Hüseyin ARAS kardeşimin isteği üzerine çocukluğumuza dair bir yolculuk ...
Tanyeri ağarırken meleyen kuzuların
Uyanışlarımıza düşen mahmurluklarını
Anlatsam anlar mısın Be Hüso?
Hani ;
Davar sürülerini güden kavruk simalı çobanları
Yazın tozunu, dumanını
Kara bahtlı kapkara kara kışların
Tipisini, buzunu, boranını
Birde toz buz olmuş emeklerimi
Hani o anlımın akı alın terimi
Kanayan yaramı, inleyen yüreğimi
Anlatsam anlar mısın Be Hüso?
Mertekli damların tozlu minderlerini
Taştan evlerin çamur sıvalarını
Tandırda yanan tezeği
Keteyi, lavaşı, sac ekmeğini
Yorgunluk nedir bilmeden
Patos önünde sabahlayan bitkin bedenleri
Çıkarla kirlenmemiş delik cepkenleri
Saflığı
Dost muhabbetlerinde sadakati
Hüzünleri
Hazları
Çeşme katarı kızlardaki nazları
Anlatsam anlar mısın be Hüso?
Asırlık çınarları
Kuruyan çeşmeleri, pınarları
Kan kokan elleri, kan kırmızısı gözleri
Ustura çekilmiş asırlık çizgileri
Kırışık alınları
Saman savuran rüzgârları
Gem üzerinde gezindiğimiz harmanları
Onulmaz umutları
Erişilmez vuslatları
Özlenmeyen özlemlerimizi
ve
O çimdiğimiz kokmuş gölün kokusunu özleyeceğin
Aklına gelir miydi Be Hüso?
Su kantarlarını omuzlayan cılız omuzları
Salya, sümük yalınayak
Ezginliğin tomarca ağırlığında ezilen öksüz yavruları
İple çekilen bayram sabahlarında
Başucumuza koyduğumuz cici bicilerimizi
Kapı kapı topladığımız şekerleri, harçlıkları
Gecenin melaneti baykuş seslerini
Ömür törpüsü öküz boynunda sabanı
Değirmende sıramı
Tırmığı, tırpanı
Ümitlerime saplanan dirgeni
Nerden bileceksin
Anlatsam ne anlarsın Be Hüso?
Çeper diplerinde dedikoduları
Güneş yanığı simaları, yorgun bedenleri
Cemaatlere sığınıp,
Ağalar önünde diz çökenleri
Hatırlar mısın koyun sağan Berivan’ın nasırlı ellerini?
Sürüden kaçan Karabaşı
Kağanı, Sıladüzü, İnce Çayırı
karış karış alınteri döktüğümüz Kaşbaşını
Çilesi bitmeyen başımı
Ve içime akıttığım gözyaşını
Anlatsam nerden anlayacaksın Be Hüso!
Bana bendeki seni anlattırma artık
Seninle bir yanım köşk saray
Bir yanım virane
Seni tanımayan talihsiz
Tanıyan ben gibi divane Be Hüso! ...
Ah be Hüsom!
Güldün değil mi?
Öyle ya;
Sen bilmeyeceksin de, kim bilecek
Hani ipten top yapar yedi kale oynardık ya
Hani at koştururduk kırlarda, çayırlarda…
Ne büyük özgürlükmüş meğer
geç anladık be Hüsom!
Aslında erken anladık da
O özgür yanımızı çok erken aldılar bizden
Küçücük omuzlarımıza yüklenenlerle
Yerle yeksan ettiler bizi…
Bizim oralarda acılar çocukları erken büyütür, bilirsin
İşte sen o benim erken büyüyen
Çocukluk yaşamayan
O yaşanmayan anılarım
Yangın yeri, çocuk yanımsın! ...
Hele bir de kirli çoraplarını saymazsam
Sen benim zulamdaki çocukluğum kokarsın Be Hüsom!
Hani hep dersin ya “Seni çok kıskanırdık” diye
“Zahiri’de özgür görünen, gıpta edilen ben olsam da
Bedenimde saklı esaret ruhumun esiriydim
Aslında
‘Batıni’de yani gizliden gizliye
hep bendim sizleri kıskanan…
Büyümek en büyük handikaptı belki ama
Yer bize yatak döşekti
Dünyaya kahpe dedirten kahpeleri görmektense
Doğduğum o gün ölsem ne fark edecekti Be Hüsom?
Ne fark edecekti!...
Şükrü AKTAŞ
5.0
100% (3)