23
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
2553
Okunma

çıplak bir ağacın dallarına asılı mevsim
elinde fırça üşüyen serçeleri çiziyor doğa
malihulyalı bir ezgide titreşiyor
günün solan renkleri...
...
yıldız külleri serperken ay
tecavüzkâr zamanın ağırlığı üzerimde
kanayan baldırlarımda kangren morluğu
söndürdüler içimdeki ateşi
söndü güneşin öfkesi...
teşvikkâr bir karanlığın yârenbaşı yine depdebeli gölgeler
ve tamahkâr, yırtık benizli defolu yürekler...
biri zakkum çiçeklerini sulasın
bir başkası tarla farelerini uyandırsın!
kızıl şafağa uyanan gök, sırça bacaklı çekirgeleri serbest bıraksın
vakit talan vaktidir...
hadi asılın küreklere
lafla peynir gemisi yürüten hokkabazlar çoğaldı
size ormansız köyler, susuz nehirler,çıplak kurbağalar, tarlalarınızda körüklü domatesler
çekirdeksiz kavunlar, kitapsız okullar, sağır,dilsiz dostlar
boynu kıldan ince yavrular
kelepçeli yarınlar...
haydi koşun!...
gözlerinde şeytansı ışık, dudaklarında mesnetsiz gülümseme
nurunuzu söndürmeye, ruhunuzu ateşe atmaya...
türlü masallarla, türlü oyunlarla...
elleri kalabalık, dilleri kalabalık umut tacirleri
size sundukları asırlık kan uykuları...
önce sağınıza sonra solunuza bakın
haydi! uyumayan kalmasın
......
gitmek istiyorum
hem de uzak iklimlere
turna kanadıyla, şahin gözüyle
sırtımda kamburlaşan şehirleri, tabanlarımda nasırlaşan ihanetleri de alarak
öylesine
bir başına
saçlarımı savura savura...
acıları sineme kata kata
tüm kötülükleri sırtlayarak
uça uça...
sürüne sürüne...
ah! ne çok kırılganım
ne çok yaralı...
.....
söyleyin!...
rüzgârlara... mevsimsiz esmesinler
aman! denizlere... zamansız coşup köpürmesinler
sonra gümüş gerdanlı deniz kızları ağlaşır, poseidon’un zümrüt saçaklı çayırları incinir...
ayşe uçar
25/06/2012