8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
947
Okunma

şu zamanın sahibi hesap mı bilmez
muhal farz kaç Mesih bekleyeceğiz daha
asırlardır kendi elimizin kirini yıkarız
duvarda saat dönüp duruyor hep aynı yerde
ey hayali perdelerde yırtık üstüne yırtık
Hacivat Karagöz oynatan hayat
giderken dönmeye söz verenler nerede
ömrümün zirvesinde ziyadesiyle
yorgun dizlerimi ovuştururken ellerim
anlayın tepe taklak bakıyorum hayata
yaprak döküyor ağaç ölü kusuyor toprak
solgun ay sinsi deniz batık gemiler
rüzgarına hasret yağmursuz başaklar
bire bin verecek tohumlar arıyor
can kulağımla dinliyorum kainatı
sessizliğin sesiyle savruluyorum oradan oraya
kurumuş yaprakları genç rüzgarlar taşıyor
son da olsa yeni doğacak olanlara bu bir bahar
deniz kabuklarının atıldığı çöplüklere düşler kurdum
şimdi cam bir fanusta ufacık bir kaplumbağanın
gözlerinden iki damla yaş olup akıyorum
bakıyorum güneş kısır bir aydınlık içerisinde
ışık var ama sıcaklık yok düşerken üşüyorum
öyle zamanlarım var ki alıç alıyor erik satıyorum
kim toplayacak bilmem toparlayacak aklımı
çocukluğum çokluğuma yokluk karıştırırken
uçuruma doğru sürüklüyor yalnızlık ordusu
süte su katmışlar yaşamak fikrime ölüm
sonsuzluğa açım elimde değil
sütten kesilmiş kuzular kuyruklarını emiyor
anne kıyamete daha ne kadar var