8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1066
Okunma

açınca sonsuzluğun kapısını
yağmur bulutları dolanınca etrafında
ellerin değilse de duaların üşür
kargalar üşüşür başucuna ölmeden
sanatoryumda yatar kış bu son mevsim
güneşin ciğerlerinde bir tutam duman
yol bulunca yorgunluğun dili
kara kalem ak sayfalara usancı yazınca
pespaye orduların zaferi bu kadar olur
pembe panjurlu evin kırmızı başlıklı kızını
dakkasında satar nenesi hain bir kurda
aşk neyin karşılığıdır ayrılık neyin
bin bir belaya musallat olmuş başını
vurduğu duvarların çatladığını gören adam
çatık kaşlı gümüş gülüşlü kadının
önce gözlerinden sonra rüyasından çıkıp
üç vakte kadar falına ardı sıra da öfkesine yatar
bilmez misin hangi falcı Tanrıdan güçlü
kapını çalanı boş çevirme
gülüşün sadakatinin sadakası olsun
kim bilir belki de aşkın gerçek adı Hızır’dır
döner dolaşır çalar denize karşı kapını
bizde ise yağmura doyamadığı için
ağaç mantarları olabildiğince yassı ve güdüktür
yazın orman yakarlar kışın yürek paresi
git şimdi karanlığın ardından ışık ol gel
unutma gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir