2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1376
Okunma
Abdullah KILINÇ’a
I
“Bir saman yığını düşünüyorum
Ufacık bir kıvılcım düşmüş üstüne”
Öyle değil miydi hayat?
Koskoca harman tutuşurdu gözler önünde
Düşünüp tefekküre dalarken
Arzu ile isteyip
Muhabbetle bağlandık yıllar yılı
Ve hep ateş gelir üstümüze…
Bir ses böler uykumuzu
Karacaoğlan olur, yankılanır dağ kolu
Topal Ahmet sesi çalkalarken
yeri öper kalkar…
Barak üstüne türküler dizilir ansızın
Dürbün olur gözümüz Kürep yoluna
Bir kervan geçer
Güzelin sarı saçları çözülür…
II
Dev sanılan cücelere bakış açısına yakılan ışık!
Sen hiç adamdan saymazdın ki
Bakışlarından biliyorum
Nutukların nutku kuruyorken
Herkes panik içinde kaçarken sağa sola
Cezbedici gözlerinle
Güzelliğe çekilen dikkat her hareket
Cezbeli sol elin havadadır her zaman
Güzelin ne olduğuna işaret her hareket
Bir o kadar hararet
Yüreksin çünkü hatır kıymet bilen
En uç noktada yedi uyurlar bildirisi…
Kaç kavgamda yanımdaydın
Hayatın yükü omzuna binmiş
Tüm heybetinle zırha belenmiş göğsün
Bilirim sen zırhına bürünmeden çıkmazsın yaya
Karşında duranın hissettiği
Bir ağırlık her hareket
Başım her sıkıştığında ne güzel teselli varlığın
Ben hoyratça harcarken yaşamı
Sen yalın ayak yollarımı temizleyen
Yüce dağ heybeti
Güleçliğini bilenler bilmez Yavuzluğunu
Çekik gözlerinde ufku delen bakışlara
Bakanlar bilmezler
Ayakkabısı delik bir gence bakmanı
III
Bir yırtıktı yüzeyde görmediğimiz
Farkında mıyız geçen günlerin
Hırçınlığı kör etmişken gözleri
Gerçeklerin sınırı çizilmemişken
Doğrular nedir bilmeden
Kesin doğrular es geçilmişken bu kadar
Bir mehabetli sabah oluyor yine
Gündüzlerin kollarında
Göklerden çamur boşaltıyor bulutlar
Bir elimizde har
Diğerinde soluyor yar
Bütün bunlara inat yeşermekte ümitler
Sararıp soluyor batarken güneş
Bu kaçıncı emri ilahidir
Edep ya hu demiştin
Çok sonraları anlamıştım bu gerçeği
Nefese taliptim oysa
Anladım sonu gelmez gerçeği
Elime belime kefil oldum
Kıramadım
Dil denilen işi sevmek
Cana minnet gerçeği
Hırçındım ya kınayanın kınamasına
Aldırmadan sövdüm karanlık suratlara
Belki fazlasını da yapardım
Dil denen gerçeği bilmezden önce
Oysa silahlarını kuşanmıştı zorba eller
Hem hiçbir silahın kolay baş edemeyeceği derecede adi
Basitti mermiler
tüfek icat oldu mertlik bozuldu diyordu koç Köroğlu
Alicengizler o zamanda da vardı
Hiç bu kadar düşmemişti oyunlar
Dilde olan eylemi es geçen
Ve aşkı kalbe indiremeyen sarhoşun cezbesinde
Ne kadar perişandım ben oysa
Biliyorsun terk ettim makamı
Ne kadar adil bir şeydir bu dünya
Bana kahreden düşman çoktan şaşırmıştı yolunu
Kaybetti otağını dağını
Münkirdi yaşayan onca eziyette
Aldatıcı
Nefsinin hakemliğindeymiş biliyorsun
Sonradan ne kadar iğrendik
Hoş değildi yaşantı..
Seçimlerinde ezginlik içinde insanlık
Azat etmez hiçbirimizi ezgin karanlık
Her tomurcuk içinde bir veda saklar
Huzuru bulmamış düşler kendilerini haklar
Pak düşlerden karanlığa akan kendini yakar
Can bedendeymiş
Cana sağlık gerekmiş
Hepsi hikayeyi bir devran ki
Zorbaya zorunlu kucak açtırmış
Tepe taklak giden kuyuda
Başlar bir değil
Soyputmalar hiç değil
Her şey karartıcı bir bütünlük
Alabildiğine hızlı
Devler ağız açmış bekliyorken tüm gerçeği
Yemeye ant içmiş heyhat!
Dostu itip yalaka arayanlar
Geri dursun da
Hayat olsun itici…
Eşsiz piyano sesleri var sahilde
Çalacak konçertoları olmayanlar
Başkalarının düşlerine sığınır
Kaç kişi sığındı düşümüze
Uçmayı öğrenen kanadı kırık martı gibi havalandı gökyüzüne
Hiç biri ihanet etmedi
Süfli düşünceler ile yanımıza yaklaşanlar
Münkir oldu bir bir
Çalacak kaç konçertoları var?
Bizim hayatımızı vereceğimiz
Bizden kıymetli türkülerimiz var
Bakalım bu yürek kaç ummana gebe
Velud kalemler kelama durmuş
Nazlar aşikâr
Hazlar zir-ü zeber
Her biri kara yer
bilmem kaç takla atar karanlıkta
Kalbine bir şey koymayan
Diline vurmuş
Yerinde derin akan kaybetmiş
Birkaç karalık el…
IV
Hadi bana bir türkü öğret yine
Her zamanki gibi
Güç veren
Dünyayı parmağına takacak cinsten
Çekik gözlerle bakalım dünyaya yine
Meydan okuyalım hayata sırt sırta verip
Yine yumruklarımızı sıkıp
Kaç fettan düşünce yemişti de bizden
Halaya durmuştu birkaç zeybek
Gül ve su aşkına
Madde ve mana bir başka
“Abdullah’ım sesim gelir baraktan
Uruşluyum şikâyetçiyim birçok bunaktan”
Diyen gür sesle
Havar le le çiğdem çiçek açarken
Bahar gelmiş memleketimin dağlarına diyen
Yumuşak edasına kurban olduğum
Alp erenler
hoş seda bırakacak yeryüzüne yine…
03.06.2012
GAZİANTEP