0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3441
Okunma
ÇOCUKLUĞUM
Çocukluğum;
Uzaklarda kalan sonsuz hasretim
Gökkuşağında kaymak istediğim yıllarım
Çocukluğum;
Mezarını bilmediğim babam
... Hayallerime attığım ilk imzam
Dar sokaklardan eve döndüğüm yuvam
Kanadına sığındığım anam
Bahçemdeki menekşelerin kokusu bulur beni bazen
Üstüne birkaç çiğ damlası düşmüş
Takvim yapraklarına bırakılmış yalnızlıklarım gelir aklıma
Zamanın aldığı uykusuzluklarımda
Önce umutlarım terk etti
Sonra yaşayamadığım çocukluğum
Yüklenince acılar küçük omuzlarıma
Uyudum
Uyanınca aklımda kalan sevgiye olan kocaman susuzluk
Yalnızlık nasıl da korku verirdi içime
Kendimle konuşur,yastıklara dayardım burnumu
Dost diye
Zincire vurulmuştu sanki hayallerim
Siz hiç gülerken ağladınız mı?
Ben çocuktum bir zamanlar;
Tahtadan oyuncaklarım, söğüt dalı atlarım vardı
Kızağımın üstüne karlar yağardı
Yüreğimdeki tek yük okul çantamdı.
Kocamandı evde bekleyen anam
... Sıcacıktı topraktan babam
Kırmızı burunlu dostlarım vardı kardan
Bir ağlamaya göreyim
Kardan dostlarım da ağlardı
Onlar da erirdi benimle birlikte
Tahtadan kılıçlarım vardı
Bir sallamaya göreyim
Kazanırdım bütün savaşları.
Derken bir gün büyüdüm;
Tahta oyuncaklarım yandı
Kardan dostlarım terk etti gitti
O güzel günler yağlı boya resimlerde kaldı.
Çocukluğum;
Gizlenmiş umutlarım, kaderimle ardım sıra gelip
Gölgemi takip eden
Bir bahar yeniden açar diye içime sakladığım yıllarım
Kokunuz çok uzaklardan gelir.
... Yüreğimi terk etse de acılar bazen
Hep geç kalınmış sevgiler saklanır çantalarımıza
Hayat bize küser,
Biz hayata
Yıldızlar azalırdı.
Ahşap kapılardan giderdik sevdiklerimize
Nefes nefese kışların çığlıklarını kovalardık
Güneşli günlerde gökkuşağının altına girelim diye
.......................................
Gitme hayat ırmağım gitme bu şehirden, gitme
Kurtlar sofrasında yalnız kalırım gitme
Sevdayla saklambaç oynarım gitme
sevinçlerimle salıncak oynarım gitme
annemden öğrendim gözyaşlarından ev yapmasını
kalbime ilk imzayı atmayı
kömür sobalarından geleceğe köprü kurmayı
çocukluğum;
gitme yüzemez ki balıklarım sen olmazsan geleceğe
bölünürüm damla damla, gitme emanet ederken yetimliğimi sana
solarken yıllar damarlarımda, her basamakta bıçak gibi keserken
her nefes alışımda kaybettiğim sevdiklerimin yüzü içimi
gitme ezilmiş çocukluğum dizilmişken vagonlara ard arda
yüreğimde kelepçelerle giderken bıçak sırtı kaderime gitme
çember çevirirken sevinçlerimi
ilk diktiğim ağaç büyürken kalbimde
ilk aşklarımın parmak izi dururken avlu duvarlarında gitme
hayat bisikletimi çeviremem, gitme!
Çocukluğum;
Ne misketlerim kaldı senden bana
Ne de kayarken düştüğümde kanayan yaramı
öpücüklerle saran babam
Bir annem kaldı
... Oda seninle döküldü
Beyazladı saçları hayatının
Bir dev geçti dört yüreğin omzunda
Ne kadar da kolay adımladılar yolları
Bir kaç toprak, bir kaç dua
Atıverdiler çocukluğumu bir çukura.
Şimdi;
O eski sobadaki çaydanlıkta demleniyorsun çocukluğum
Yalınayak koşturuyorsun zamanın dönülmezine
Ayakların üşüyor
Sanki geri gelecek gibi öpücükleri
Ayağını kanatıyorsun
Akif Tütüncü
Anne
Dokunduğun eller
Buğulu bir sonbahar esintisi bırakıyor tenime
Avuç içlerin yalnızlık yağmuru
Dokun
Yüreğime çiz çocukluğumu
... Resimleri yansın mazideki fotoğrafların
Bir sen yak içimi
Bir sen okşa saçlarımı doğarken
Belki saçlarıma hiç dokunmadığındandır
Bütün şiir yolculuklarım hep sana çıkıyor anne
kelimelerim kısa pantolonlu
Birazda yalnızlıktan marazi
senden sonra dayayacağım bir göğüs bulamadım güvenli
İçime akıyor bakışların
Gidiyorsun
Küçük ellerim tutamıyor gidişini
Akif Tütüncü
Yıkık mezar taşı
Yıkık mezar taşı
Elimde silgiyle yaşama başlasaydım
Büyümeyen çocukluk yanımı silerdim.
Aile boyu alabora yolculuğuydu benim çocukluğum.
...
Mavi ışıklarda uçuracağım martım olmadı benim hiç
Dudaklarım hep kuru kaldı, öpememekten sevdiklerimi.
Yüzüm çizgilerden taşan, anlatamadığım kelimelerle doldu
Hayat durağında bekleyen, yolculuktu bütün yaşadığım.
Eşit değildi adımlarım insanlarla.
Ben birkaç adım atardım
Onlarsa bir
Kavuşurlardı benden önce yaşam oyununa.
Bütün hazinem, beslenme çantamda biriktirdiğim hüzündü.
Birde ismini okuyamadığım, yıkık mezar taşı.
Akif Tütüncü
Zaman damlası
Dokuma tezgâhında ki
Fırındılar
Buzdağlarını ördüler
Kalıp dışı
Bir aşk hikâyesi yaktılar
Kalpleri
Duvardaki yazılarında atardı
İsmet paşalıydılar
Komşularımdılar
Baharları erik kokardı ulaşamayacağım
Evlerinde gizli gizli kitap okurlardı
Yasaklı
Ruhları vardı topraklarının
Gün doğmadan aydınlanırdı karıncalara
Emeği biriktirirlerdi aydınlığa
Mektupları tutunamayanlara söylev
Kiraz
Kırmızı hayalleri vardı
Bir mevsim olgunlaşmasını beklerlerdi meyvelerinin
Akşam döner mi diye bekledikleri oğulları vardı
Ölmeden gelmek ödüldü
O zamanlar
Eski kahramanların hikâyesini anlatırlardı akşamları
Tek siyah beyaz televizyona sahiptiler
Komşularımdılar
Yoldaşımdılar
Beklerim erik kokuları koksun diye yüreğime
Akif Tütüncü
Baba
Kırık kanadımın kalbimdeki el yazısı
Cennetin kalbime damlayan sızısı
Annemin göğsündeyken sararan hikayem
Usulca geçtin hayatımdan
Çocukluğumun sıyrılan yanıydın yanı başından
İçi yazılmadan bırakılan
Toprağa gömdüğüm mektubum
Canımdan dökülen son yağmurum
Akif Tütüncü
Ayrılık
Tek kişilik bir serenattır aşk
Anlatılması güç bir ayrılık yaşatır
Bir birine karışan iki kalp
Hangi kelimeyi söylesen ağırlıktır
... ... Uzaktan sevmenin çekiciliğine
İntihar eder özlemenin güzelliği
Ve her kelime yaralar insanı
Giderken söylenen
Üstünlüğün zalimliğidir
Hangi kelimeyi söylesen fazladır ayrılıkta
Akif Tütüncü
Zordur yaraların kazınması taşa
Doğdum
Yaralandı sevdiklerim açmadan kalbimde
işte bu baban dediler savrulan bir toprağa
yangın bir sessizlik çöktü içime
yağmurlar bile şarkı söyleyemedi
yalpaladı annem gelemedi sarılmaya
annem diyemedim
bir isim bile yazamadım
hayallerimin mezar taşına
zordur yaraların kazınması taşa
Akif Tütüncü
Islanarak büyüyeceksin
Yağmur yağacak elma şekerlerin ıslanacak çocuk
Masallarını çalacak gök gürültüsü
Yalnız kalacaksın gök kuşağının altında
Hayal olacaksın
Yüzüne damlayacak annenin eşarbı
Kanayacak içinde geceler
Düş yolculuğuna çıkacaksın
Hadi git sınırların içinde
Git gidebilirsen yaralarınla
Yağmur yağacak kaçırdığın son otobüsün üstüne
Islanmayacak kadar kuruyacaksın
Tek tekerlekli bisikletinle koşturacaksın
Koşturacaksın siyah önlüğün üstünde
Elma şekerlerin ıslanacak büyüyeceksin çocuk
Akif Tütüncü
Ağlamayan sadece babalar
Bir Rüzgâr eser toprağa
Gözlerimi soyar hüzünler
Ağlamaz derler oysa hiçbir erkek
............Yanılırlar
Ağlamayan sadece babalar
Akif Tütüncü
Siz bendiniz
Güneşi karanlığa gömdüm
yaralarımın yıldızlara kayışında
Dalgalandıkça gözlerin gözlerimde,
Bulutlar yelken alırdı, en gizemli yerlerime
Seviyordum sizi kim olduğunuzu bile bilmeden
Yokluğunda kendimi bulduğumdunuz
Sadece bir harftiniz benim için.
Memleketiniz ise gaip
Kaç gece rüyamda koşturmuştum ardınızdan
İçimdeki emanetinizi vereyim diye
Ne zaman uzatsam ellerimi yüreğinize
...kanadımı kırar uçurmazdınız
Ne siz bir gün sevdayı tattınız
...ne bana bıraktınız
Siz yokluğunda ağlamaya doyamadığımdınız
Göz göze gelebilme umudu ile
Ne kadar çocukça şiirler yazmıştım o zamanlar
Her defasında karşıma geçip gülerek gidiverdiniz
Ne siz sevdayı öğrendiniz
.....ne bana bıraktınız
Siz karanlıklarıma beyaz örtü dileğimdiniz
Ölüme karşı hayat öpücüğüydü aşkınız
Geleceğe olan kucaklaşmam
Ne siz sır olup hoşça kal dediniz
Ne de yüreğinizin kapısını açtınız
Siz benim büyümeyen çocukluk yanımdınız
Annemin kokusu, babamın el iziydiniz
Siz yoksunluklarımdınız
Siz bendiniz
Akif Tütüncü
Sunay Akın’a
Senden öğrendim
Dudak payı acıları
Antik acılar çarşısından satın almayı
Gözlerde güneş varken
Kalplerin şemsiyesizlikten ıslandığını
Halanın mirasıydı ikimize de
Bir yumurtayı ikiye bölmek
Şimdi yalnız beyaz perdede izliyoruz
Birlikte tutuşmaktan yanan elleri
Tahta atınla gel
Hadi tut ellerimi
Bir şemsiyenin altında
Gazozu birlikte içelim
Sen güneş ol
Ben yağmur
Sen şiir ol
Ben kâğıt
Sen bende anneni bul
Ben sende babamı
Tekrar çocuk olup
Tamamlanalım
Akif Tütüncü
Teğet geçen hayat
Teğet geçen hayat
Saat ayrılığa çeyrek ömür var
Yaşanmamış, yaşanmışlıklarla elveda saati ömrümün
Valizler toplandı bir kaç damla gözyaşı,
burkulmuş bir kalp sızısı, yitirilmiş hayaller
Pembe düşlerle başlayan bir hayat yolculuğu
Yalnızlık bulutlarıyla nasılda dağıldı, karardı
Çocukluğum yağdı önce üzerime
Sonra gençliğimin kalp sızısı
Hayata teğet geçen bir sonbahar
Üzerine karlar yağan bir hayat
Önce ellerim üşüdü, sonra yüreğim
sana yazdığım bu son şiirde
Her şeye inat hala İstanbul ağlıyor, ben ağlıyorum
Akif Tütüncü
Ustamız sevda
Ustamızsa sevda
Topraktık cana döndük
Hamdık demire döndük
Her gün yapılıp bozulan kile döndük
Ustamızsa sevda
Kalbimiz kilden yapılmış ateş kabı
Hayat, buğdayı una çeviren değirmen taşı
Unduk pişip ekmeğe döndük
Ustamızsa kara sevda
Ana olduk, baba olduk, evlat olduk
Yüreklerde filizlenen çiçek olduk
Kurutulup sararmış defterlere konulduk
Ustamızsa sevda
Kilden testilere döndük
Demirden uçurumlara düşüp bölündük
Her gün eritilip ateşe düştük
Ustamızsa sevda
Topraktan cama döndük
Camdan yüze döndük
Yüzden toprağa döndük
Rotamızsa Elveda
Akif Tütüncü
Yakala yağmuru çocuk
Yakala yağmuru çocuk
Daha zamanın varken
Baloncuklar uçur sevdiklerine
Yarın elemden saçlarına karlar yağacak
Kaldıramayacak yüreğin sevmeyi
Tut ki yağmuru hayat buharlaşmadan
Anlatacak romanın olsun
Daha bembeyaz sayfaların
Ne ihanete uğramış sevdanın lekesi var
Nede kaybettiklerinin sakladığın el izi
Annenin süt kokusu sinmiş beyazlıklara
Aç yalnızlık anlarında kokla
Kokladıkça kurur içinin ıslaklıkları
Romanını yazmaya
Yağmuru tutarak başla çocuk
Tut ki için kuruduğunda
Akıtacak bir yanın kalsın
Akif Tütüncü