0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
Okunma
dünyaya bir kuyudan bakar gibi
bakan bir bodrum katın penceresinden
-önüne saksılar dizili, birinde bir kahkaha çiçeği-
‘yerdüzünden bakmayınca gökyüzü çok uzak’lığı bulan kadın
geçirimsiz bir toprağı şekillendirip sanki durmadan
getirip koyuyor içindeki ıssızlıkla
dışındaki uyumun arasına
bunca düşten sonra
parklar, karanfiller için bir konudur,
konuşulur.
ah bunca alışkanlık!..
bunca karabasandan sonra..
karanfiller, parklar için bir biçim konuktur,
konuşulmaz kokusuzlukları
sokaklardayım işte, giderek caddelerde
vitrinlerle, tabelalarla, afişlerle
yüzlerle, gözlerle
kalabalıklar içinde kendimle
mutlu muyum.. değil
mutsuz mu.. değil
öyleyse..
iyisi mi böyle sorular sormamalı insan kendine
sorup da yormamalı kendini
çevirip geçigeçiverenlerden birini, sorsam
mutlumu sunuz
hayır, saçmalamayın
reklam olsun akılda kalsın için fiil çekimi yapmıyoruz
mutlu musunuz
nasıl.. neyle
hangi pabuç, hangi gömlek, hangi pantolon
hangi gazoz, hangi kola, hangi meyve suyu
hasıl ekmek, nasıl sebze
hangi sularla, şaşarak aldıklarınızla mı
musluklardan beklediklerinizle mi
hangi taşıt, nasıl alkol, hangi meze, nasıl meyhane
-meyhane değil içkievi mi.. iyi, siz öyle deyin-
düşlediğiniz hangi ölümle mutlu
uçuşan kuşlara bakarkenki mi
başucu kafesinizde bir ötücünüz varkenki mi
hangi renkte, değil mi ama bir de o var, hangi renk
hangi ses ya da sessizlikle
nasıl evle, nasıl odalar
seçebildiğiniz mi, bulabildiğiniz mi
hangi çiçek, hasıl saksı, nasıl pencere
ya da hangi bahçe, o da sorulur mu değil mi ama herhangi bir
bahçe olsun da..
peki hangi soruyu durmadan nasıl yanıtlayıp
hangi anı nasıl anmakla
hangi düş, nasıl düşlemlerle
bakın uzar gider sorular
mutlu musunuz
diye sormuyorum kimseye de
fiil çekimi yapmıyoruz diye şakalaşarak kendimle
dönüp gelmişim evime
kendim için ayırdığım zaman, seçtiğim yalnızlık
dünyaya bir kuyudan bakar gibi..
sokaklardan kaçarak, sığınarak sokaklara
bakımsız bir bahçe gibi bırakılan içimi düzeltiyorum
çoğu sevmiyor ben kendini göremediğinden bakışımlı değil
dünyaya bir kuyuya bakar gibi bakışlarım
bir temmuz sabanına geçkin bir düşten geçerek
duş almışım duruyorum işte aynamın önünde ıslak saçlarım
-ardı şıksız bir ayna mıdır zaman
bak: sırrı dökük aynalarda/aynalarla parçalanmış yüzün
yanılsaması bütünlüğü
ardı sırsız bir aynadır zaman
gördün mü kendini öyle bir aynadan..
“ten saydam değildir”
bir kıyıdan ufka bakar gibi içime sesleniyorum
adımı yineliyorum içsesimle bakaraktan dönüp yüzüme
-idil… idil… idil… idi..
adım kendime bir telmih diye iç geçirerekten, öyle
yaşamıyorum ki
durmadan, durmadan kendimi anımsıyorum aslında..
işte, böyleyken böyle
ben, sokağa açılan penceresiz kadın
bu yalnızlık kentinde
bu yalnızlık kendimden
belki de
o mu, zamanın bir gerinişi gibi duran şu kedi mi
benim değil, benimle
adı..
karanlık…
() ursula k. le guin, ‘mülksüzler’inden