1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1263
Okunma
yüzü kırık bir aynanın mahzunluğu çökmüş gözlerime
parça parça kan dolan avuçlarımın hissizliği tavan yapmış...
kulaklarımda sesinle sağır olan bir kuş sürüsü
yönünü şaşırıp sola dönen ayar’sız bir saat...
ayaklarımda ahh’ıyla yürüyen su sızısı
biriktirip biriktirip sokağa attığım dilekler...
ve bir gün;
kapımı çalıyor dilin, "merhaba, ben geldim"
o’ysa gidenler geri gelmez demişlerdi...
gelse bile sende daha kalamaz demişlerdi
kalsa bile gerçekten senin O’lamaz demişlerdi...
göçebe hayatı yaşayan bir su damlacağının seyrü seferinde
yağmur yönünü tayin ediyor kimseye sormayıp...
ağlıyor hüzünle tıraşlanmış yüzü bana dönük bir heykel
kaybolmuşların parkında yemleniyor ölü güvercinler
sessizliğin yankısında parlıyor tunç renkli bir mermer...
burası benim mezarım
burası benim ahh’ım
burası benim sen yanım..!
içime seni gömüyorum daha yaşanacaklar varken,
varken sen daha içimde, ben yine kendime seni saklıyorum...
oysa huzur bulduğum yüreğin daha çok şey bekliyordu benden
sev’m’iyorum deyip çekip gitmeseydin eğer sen!
o kurşun beynimi delip geçmeyecekti...
ve ben, yeganen;
seni bu mezarda bir başına, bir şiirle gömülüp...
mezar taşına; O’ şimdi şair yazılıp
tahta plakaların altında beklemeyecekti’m...
ve
sevgilim!..
"şayet dilersen
kesebilir dudaklarım bileklerini...
ve ölebiliriz bu şiirde
yaşarız
bir hayal’et gibi..."
Gökay Birkan SUCAKLI
5.0
100% (1)