0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1354
Okunma

dilimize öyle kilitler vurulurdu ki
çentikler dururduk sinmiş ağdalaşmış katran geceleri
zeytin siyahı gözlerde donukluk
göz göze ağlamalarda sızılı keyif
sürünerek ulaşmaya çalışırdı yalnızlığın ayak sesleri
yalnız değildik
milyonlar vardı aynımızdan
beraber üşürdük
güneşin doğmasını düşleyen kırağılardık
burnumuzun dikliğini eteklerimizde uçuşturup
eriyip gitsek duruşumuzu bozmadık
çalan çaldı söğütler yerine ıslıkları
bir nehir gibi akan ömrün arkasından
delirtip koyu karanlığı Athena’nın kıskançlığı
son dublesine meze yapmasın diye
korkuyu Pandora’nın kutusuna sakladık
ne anlar çığlıklara kulaklarını tıkayan dünya
nasıl siler çiğ ışık güneşin terini
geren gersin sazın bam telini
öğrendik nasıl olsa kavga etmemeyi yalnızlıkla
geçiş noktasına kadar
saatlerle günlerle alakayı kestik
5.0
100% (1)