22
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
3146
Okunma

I.
sen
simsiyah duvarlara
pembe çocuklar çizen kadın
ne zaman yönünü yitirse sözcüklerin, iklim rutubet kokar
meyhaneler dolar/boşalır, buralarda
ne zaman uzansan boşluğun artçılarına
yalnızlık ağlar duvarlar
gece çürük ve nahoş
(sen, sen asla ağlama, ay gri olduğunda)
ve
hiç yaşlanma
hatta
düşse de saçlarındaki yıldızlar parkelere/eğilip alma
hani
beyaz kefenlere sardığında aşk’ı
akdeniz’de bul(uş)muştun ya o giden adamla
artık bu bir yüzleşme unutma, bu dizelerse ölü bir nişan..
güzeldin evet
ta ki ela bir şarkının
yazılmamış güftesinde keşfedilene dek
sonra..
kapı deliğine sızan iki göz huzmesi çaldı mutluluğunuzu
soludular seni/lakin
dedim ya ağlama
bu zamansızlık
bu acımasızlık
bu binlerce çakallık içinde
hep bir ayraçla ayrılacak romandaki mutsuzluk…
II.
neden devler hep masallarda vardır bilir misin
ya da neden çiçekler cansızken daha kalıcı
yağmurda kaymayı özlüyorsun da ondan
ve
kurak caddelerde rüzgarla savaşan kirpiklerinden vuruluyorsun
kalleşçe
işte o zaman
haber sal
kibrit kutusunda saklı birkaç damla gözyaşına
göğsünde kurşunlar
hani canını avcısına saklayan bir av gibi
sus
esler olmazsa cümleler erken girer toprağa
ve ay
artık hülyalarda bile erken yol alan kurak bir aşk gemisi…
sakın ağlama..
Çiğdem Parlayüksel
5.0
100% (21)