24
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
4646
Okunma

“Yaprakları yanmış menekşe gözlü bir çocuktum
avucumdan ellerin ansızın alındığında
su tutmadı hüzün ağaçlarım
bir daha
köksüz çınar gövdesi güneşi neylesin
baba”
artık
naçar yokluğunun dizelerine sızıyor mürekkebim
gecem karışıyor gündüzüme
yaşlı düşlere hibe ediyorum kendimi
çiçek olmak istemiyorum anlasana
ve yaslayıp kalbimi eski bir doğum sancısına
ilk adım atışımda ki minik ellerimi uzatıyorum sana
dizlerim kanayana kadar düşüyorum baba
lugatıma yazılmış en kara lekedir cennetimi çalan süvariler
ve gelinciklerime öksüz damgası vuran kefenin sıcak mı hala?
ah
kaç nefesimi götürdüler , geride kaç ayyaş soluk var
kaça bölünür daha çerçevesi kırık bir resimde üşümüş iki dudak
yorulmak bile bana haram oldu baba
daha dün gibiydi
sabahlara korkmadan sarıldığım
ay ışığının göz bebeklerinden filizlenen umuda aşinalığım da
kızıl bir gecenin koynunda az yaşanmış güller kuruttum
traş kokan yanak izlerinde meskun bir bulut gibi
en özlediğim
ve şimdi giderek eksilen
avucuma bıraktığın
bir kaç kuruş harçlık kadar yoksulum
mermer yalnızlıklara hunharca kazındı işte böyle dilim
zemheri sabahlara mühürlü dudaklardan ne şahadetler içirdim
bilir miydin, sesimin iliğine değdiği vakitti
bir kedi sevmiştim muştuları kaybolan
ve sonra
gittin
gamlı lokmalar düşürüp elma kuşlarının ağzına
bir gecenin an/ne yarısı
usulca
sonu üç noktalı,
vedasız yazgıların yok olan alnından öptük birlikte
ve güneşsiz bıraktığında şehrimi
yarına yakılmış türküler peydahladık baba
babasız gömülen menekşe gözlü bir çocukla..
Çiğdem Parlayüksel
5.0
100% (23)