44
Yorum
38
Beğeni
5,0
Puan
3508
Okunma


Burada
Bu karanlığın içinde
Alçıdan azizler, balmumundan melekler
Tanrı…
Ve onun parlayan düğün yüzü
Şehir içimde kısa bir yürüyüş yapıyor şimdi
Şehir ve insanları...
İnce bir sabah
Güneşte yanan yeşil çimenler
Şanssız yoncalar
Havadaki zakkum kokusu
Ve o an
Dökülürken inançsız günaydınlar gözlerimden
Bir gül yelesini aşağı düşürüyor
Miskini kaybettiği yerden
Gül de anlıyor
Yanlış koktuğunu
Tüm bu kokular, kayıplar ve rüyalar arasında
Neredeyim
Garip dünyevi bir şafak
Granit gülüşler
Melamin tenler
Ve nedenlerine yabancı bahaneler
Tüm bu görüntüler içinde
Süreme sen saplanıyor yine
Sen şeklinde ölüyorum uyandığım her şehirde
Sen ki umurumda pek çok şeyi değiştiren
Sen ki gün geçtikçe daha çok bana benzeyen
Gün geçtikçe rengi daha çok solan gölge
Güneş işte şimdi tam tepede
Ne gerimde ne ilerimde
Gel kendine
Ve hep gizlen içimde
İçimin karanlığında daha da uzasın boyun
İşte böyle
Ben kendi içimde
Başkaları benim içimde
Delirmenin dirimsiz anlarını yaşarken
Az ötede
Kargalar
Domuzlar
Duman ve ateş
Avucumda kime ait olduğunu bilmediğim küller
Kurumuş ve kokuşmuş ruhlar
Tutuyorum kendimi
Ağlamıyorum
Biliyorum çünkü
Sularsam çamur olacak onlar
Ve benden öte bir hacme kavuşacaklar
jir-fhrn
Bu şiiri güne getiren Sayın Seçki Kurulu’na ve şiire zaman ayırıp onu okuyan, ona yorumla katkıda bulunan tüm edebiyat sevenlere saygı ve sevgiyle diyorum. Teşekkür ederim.
.
5.0
95% (41)
4.0
5% (2)