0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
813
Okunma
Ve bombalamalar
ve kahve taramalar
ve faili meçhul cinayetler
artarak devam ediyordu.
O yılın mart ayında
görevdeki genel kurmay başkanı
yaş haddinden görevinden çekildi
ve yerine
ordunun başına
gelmiş geçmiş
adı idamla
işkenceyle
ölümle anılacak
en büyük baş belası
Kenan Evren gelmişti.
savcı Doğan Öz Ankara’da
Server Tanilli İstanbul’da
belediye başkanı Malatya’da
suikasta kurban gitti.
Server hoca
çok şükür ölmedi ama
felçli biri olarak
tekerlekli sandalyeye
mahkum kaldı.
Balcı’nın oğlu Seyit
lisenin son sınıfındaydı
babasına söz vermişti okuyacağım diye
yine de aklı
Malatyalı Esma’daydı.
dernekten bir arkadaşı
Seyit’in ablası gilde kaldığını
ve kendisinin
bir evinin olmadığını biliyordu.
Bak, dedi Seyit, dinle beni
bizimkiler ve üç ayrı örgüt daha
birlik oldular
ve buralara yakın bir yerde
hazine arazisi üzerinde
bir mahalle kurdular.
el birliği ile gecekondular yapıp bitirecekler
ve bunları
ihtiyacı olan
evi olmayan
yoksul
işçi
emekçi
ve devrimci halkımıza verecekler.
İstersen sen de bir girişimde bulun
alın bir gecekondu ablanla
veya bir arsa
fenamı olur bir eviniz olsa?
Hemen o gün
arkadaşıyla birlikte
söz konusu mahalleye gittiler
gördüler ki orada
bayağı bir mahalle kurulmuş
koskoca bir tepe ve yamacı
dereye kadar
evlerle, gecekondularla dolmuştu.
Bu işlere bakan bir komite vardı
ve bu komite
her şeyden sorumluydu.
mahallenin adını da koymuşlardı
kendi aralarında
1 mayıs mahallesi diyorlardı.
Burası yoksul insanların yaşadığı bir yerdi
ve kendi söylemleriyle
kurtarılmış bölgeydi.
Elektrik kaçak da olsa bağlanmıştı
ama su yoktu
ve yollar yapılmamıştı.
Seyit,
tepede
komite üyelerinin olduğu binaya vardı
ve Şükrü abisini hemen tanıdı
örgüt gecelerinde ve eylemlerde
çok karşılaşmıştı
Şükrü yoldaşına meramını anlattı
ve o günün sonunda
akşama doğru
Seyit
ablası gile giderken
gururlu ve sevinçliydi.
Artık bir gecekonduları vardı
durumu ablası ve eniştesine anlattı
bu gecekonduyu sizin için aldım dedi
buraya uzak biliyorum
şimdilik gidemezsiniz
ama oralar gelişince
taşınır veya kiraya verirsiniz
hem dünyanın işi belli mi olur
bakarsınız günün birinde
babamlar da buralara gelirler
hiç olmasa kiralarda sürünmezler.
Ama önemli bir şey daha var
orada herkes kendi gecekondusunu bekliyor
herkes evine sahip çıkmak zorunda
sahipsiz kalan konduları
komite bir başkasına verebiliyor.
şimdilik bana bir hafta süre tanıdılar
ama bir hafta sonra
bekleyen biri yoksa
gecekonduyu başkasına verilmek üzere
bizden alırlar.
Yani bir çaresini bulun
ve bu eve sahip olun.
Evin yeri çok güzel
kocaman da arsası var.
Eniştesi ve ablası
geç vakte kadar düşündüler
ve sonunda çaresini buldular.
Bir dedesi vardı eniştesi Süleyman’ın
kalıyordu köyde
biraz yaşlıydı ama
oldukça da zinde.
Müslüm dede
kafası çalışan biriydi
hiç köyden çıkmamıştı
ama
yıllarca üç köyün muhtarlığını yapmıştı.
Köyün havasını
köyün suyunu
taze yağını
çiçek balını
ve dağını
ve yaylasını
asla bırakıp gitmedi.
Ve oğlunun da
köyden çıkıp
kasabaya gitmesini engelledi.
Şimdi artık
köyle ve köylüler değiştikçe
ıssızlaştırıp gurbetlere gidince
Müslüm dedenin de artık
tadı tuzu kalmamıştı
ve bu yüzden o yıl ilk defa
yaylaya çıkmamıştı.
Akranları bir bir
onu terk edip giderken
Müslüm dede
koskoca köyde
neredeyse
tek başına kalmıştı.
Onu istanbul’a getirmek iyi bir fikirdi
ve Seyit’in eniştesi bu fikrini
hemen harekete geçirdi.
Ertesi gün iş yerinden
üç gün izin aldı
bir de hafta sonu eklenince
önünde tam beş günü vardı
atlayıp otobüse
memlekete gitti
iki günde Müslüm dedesini ikna edip
birlikte
İstanbul’a geri döndü.
Yirmidört saat süren yolculukta
Müslüm dede
öldü öldü dirildi.
Ne bitmez bir yoldu bu
üstelik
susuzluktan ölüyordu.
Yol boyunca
içtiği hiçbir suyun tadını beğenmedi
yine de
şişeler dolusu suya
bana mısın demedi.
Eve geldiklerinde
Gülten geline
nasılsın diye bile sormadan
bana bir bardak su, diyebildi
gelen su bardağını
ağzına yaklaştırırken daha
yüzünü ekşitip geri çevirdi
bu su kokuyor, dedi.
Şehrin klorlu suyunu anlattılar Müslüm dedeye
o, hiç birini dinlemedi
bana su gibi su getirin, dedi.
Çaresiz kalan Süleyman,
yakınlardaki bir lokantadan
şişelenmiş memba suyu alması için
Seyit’i gönderdi.
sabaha kadar yeter diyerek
alınan on şişe su
bir iki saat içinde
tükeniverdi.
Bu bölüm
dağların
yaylaların efendisi
toprağa kök salmış bir kır çiçeğine benzeyen
Müslüm dedenin
toprağından sökülüp
İstanbul’a
sürgüne gönderilmesinin öyküsüdür.
Ertesi gün
torunu Süleyman ve gelini Gülten
Müslüm dedeye durumu anlatıp
rica ettiler.
Müslüm dede,
torunu şu gurbette
bir ev sahibi olacaksa
ona canım feda, deyince
birlikte çıkıp
1 Mayıs mahallesi’ne gittiler.
Minibüs yolculuğu
araçların çokluğu
şehrin gürültüsü
ve insan kalabalığı
Müslüm dedenin aklını karıştırdı
dili damağı kurudu yine
neyse ki gelini Gülten
bol şişe suyu alıp doldurmuştu sepetine.
Müslüm dedenin bekleyeceği ev
iki gözlü bir damdı
çatısı da vardı
ama tuvaleti dışarıdaydı.
anlattılar her şeyi kendisine tek tek
sonra komitenin yanına giderek
tanıştırdılar kendisini.
ihtiyacı olacak her şeyi aldılar
ve Müslüm dedeyi
gecekondudaki ilk gecesiyle
baş başa bıraktılar.
Ufak tefek eşyaları vardı
çaydanlığı
bardağı
tabağı
küçük tüpü
şekeri
tuzu
ekmeği tamamdı.
Her şey ona basit gelmişti
ama yatağını çok beğenmişti
yorganı da
döşeği de memleket işiydi.
İlk gecesinde
sabaha kadar
ışığı söndürmedi
zaten gözüne de uyku girmedi.
Ertesi gün yanına gelen torununa
bana acele bir radyo getir dedi
ben burada tek başıma
kafayı yerim
bir radyom olursa
hiç olmasa
memleket türküleri dinlerim.
DEVAM EDECEK...
5.0
100% (1)