5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1159
Okunma
Yitirdikçe hırslanan dudaklarımız
Ve onların miras bıraktıkları
Kışkırtıcı arzuları
Bazı geceler çok eskimiş
Bazı geceler düşük yapıyorlar karanlıklarını
Sadece sonsuzluk yas tutmuyor
Onun dışında nefes alabilen her yalnızlık ağlıyor
Onun dışında nefes alamayan her boşluk ağuluyor
Çürümeyen bir av tutkusu bu
Aynen öyle
Koca bir ormanın içinde vurulan ayrılığın
Acının kokusuna doğru koşan soylu ihanetler
Soyunu sadece soyundan alan
Seni
Hayatımdan
Çıkarıyorum
Cümlesi
Bellek kurallarına aykırı
Çıkartan hep hayat olur
sen değil
Ben değil
O yüzden hep yanıltır büyük bir iştahla
Belleğin seni
Ne kadar mutsuzsan
O kadar zor çıkartırsın
Derine yapışmış bellek lekelerini
O yüzden bahşedemezsin sen o mevsimleri
Günler toplanır
Bir araya gelir
Onlar bahşederler
Aralarında kötü bir günün itirazı yoksa
Ve – Ama- hep örselenirken içimiz
İşte tam sana yönelttim bu sözcüklerin en yumuşak ucunu :
Sakın suskunluğumuzun üstesinden gelmeye çalışmayalım
Ben denedim
Simsiyah oluyor gazabı
Daha fazla ertelemiyorum sana hazzımı
Gerisi arzuma inkar olur
Seni gecelere ve gündüzlere bölüyorum
Yine de zerrelerinden canlanıveriyorsun yine uykulu bir anımda
Çıldırtıcı bir barikat bu
İki yabancı ayna gibi
Birbirine yansımaktan ürken
Bakir ve bakire avlar çölü
Şapkadan çıkacak tavşan beyazını bulacağız diye
Issızlığımıza karşılık rüyalarımızdaki vaha hayaliyle
O sızlatan kumların ağzımıza tenimize dolmasına umursamadan
Tül masallarının ardında
Peki fısılda o zaman ruhuma
O yüzden mi hep avlanıyoruz ?
O yüzden mi dinmiyor bir türlü düşlerimizde bu sürek avları
Hep unutabilmek için mi?
Ve
Aslında
Bu kadar avı olmuşken birbirimizin
O yüzden mi
durmuş bir saat vaktinde kaldırdın
av ve avcı arasındaki boşluğu...
Oktay Coşar
5.0
100% (12)