0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2186
Okunma
Bu şiirimde, geçim derdiyle köylerden büyük şehirlerin varoşlarına bin bir umutlarla göç eden, ancak o şehirlerin kalabalığında boğulup, kaybolan ailelerin hüznünü yansıtmaya çalıştım...
- GÖÇ -
Bilirim!
Bilirim elbet, çaresizlik içinde köyden kente göçün hüznünü!
Umutlarını kamyonlara yükler, gider insanlar…
Yüreklerini ardında bırakırlar yaşlı gözlerle,
içleri kan ağlar
ve kabaran öfkeyle feleğe hayıflanırlar
ve de durmaksızın bilinmezlere yol alır garibanlar…
Bilirim
meçhule yol alan hüzün yüklü kamyonları…
Onlar ki!
Umutları kendilerine yol yaparlar,
dondurucu soğukları, kavurucu sıcakları bağrına basıp,
deli rüzgarlara ve amansız yollara meydan okurlar…
Bilirim
gurbet ellere varışın şaşkınlığını
ve kiralık gecekondulara can havliyle kamyonların varışını...
Yeni yerlerin yeni filizlenen umutlarını
ve mahşer kalabalığında yalnız kalan,
şehrin yeni konuklarını bilirim elbet…
Bilirim
derme-çatma bir gecekonduyu yuva yapma telaşını,
şehir hayatına yabancı kadınları, kızları ve çocukları...
Sokaklara ilk çıkışları, ilk ekmek alışları,
hüzünlü adımları, düşünceli ve ürkek bakışları
bilirim elbet…
Bilirim
yaşama şanslarının sudan çıkmış balıklarla eş olduğunu
ve umut ile umutsuzluk arasında sıkışan düşünceleri
ve kalp atışlarından, isyankâr tedirgin yürekleri
bilirim elbet…
Bilirim
geçim derdiyle yoğrulanları
ve şafak vaktinde ekmek peşinde koşanları!..
Küskündürler onlar hayata!..
Yorgundurlar!..
İçleri kan ağlar!..
Çocuklarının ellerine kalem yerine fırça
ve omuzlarına çanta yerine boya sandığı asarlar!
Bilirim!..
Minicik elleriyle fırça sallayan,
simit satan hüzünlü çocukları...
Buğulu gözler ve buruk yürekler ile okul yolunu düşleyen,
emekçi çocukları bilirim elbet…
Bilirim
Fedakar Anaları!... Bacıları!..
Onlar ki;
Akşamlara kadar köhne atölyelerde çalışırlar,
akşamlarda dahi yuvalarına özveride yarışırlar…
Fark edemezler bile köyden şehre geldiklerini,
çalışmak, didinmek ve özveridir çünkü yaşamlarının tek değişmeyeni…
Sadece işe gidişlerde bakarlar etrafa, farkına varırlar hayatın,
özlemini duyarlar; ojeli tırnak, topuklu ayakkabı
ve kürklerle sürülen saltanatın…
Otomobillere, dolmuşlara dahi hasrettirler,
dert olur yüreklere;
yürümekten bezen ayaklar, çalışmaktan nasırlaşan eller…
Gün gelir bir gecekondu alınır, marifet eksilen lokmalarda.
Sıcacık yuvanın acı tatlı nice hatıralar yaşanır bağrında!..
Çıkagelir bir gün yıkım ekipleri, umutları yıkmaya.
Feryat ve gözyaşları fayda etmez,
Koyulur makinalar hoyratça duvarlara vurmaya…
Göz önünde nice trajediler yaşanır!?
Anılar, düşler ve alın teri toza-toprağa bulanır.
Beller bükülür, çaresizlik yamandır!..
Ümit kesilmiştir artık her şeyden, herkesten
yaraları saracak tek şey zamandır!..
Gün olur şehrin havasına kapılır, özenirler her şeye oğullar ve kızlar!..
Bazen hayallerinin peşine düşer, bazen gönülleri birilerine kaptırırlar.
Kendileri gibi saf ve temiz sanırlar çünkü herkesi,
bilinemez ki hangi namertliğin pusuda beklediği!..
Yanlış zaman ve mekanlarda, yanlış insanlarla dostluklar kurulur,
çoğu zaman yer-yurt, eş-dost ve aileler unutulur.
Bir bakarsın düşmüşlerdir gençler birilerinin ağına,
dönülmez yola girilmiştir artık, saplanmışlardır şehrin bataklığına…
Daha dün gibidir;
Ne umutlarla eşyaların kamyonlara yüklendiği,
nasıl bir heyecan ve şevkle bilinmezlere yöneldiği…
Şehir hayatının mahşer kalabalığı kuşatmıştır artık her yandan,
insanlığını yitirmişlerin canavarlığı,
kâbus gibi çöker üzerine, bezdirir garibanları candan…
Elde kalan;
Vahşi hayatın pençesinde parçalanmış dünyalar,
boşa giden emekler ve kavuşulamadan yitirilen umutlar…
Hayal kurmak ve insanca yaşam isteği suç ise hepsi suçluydular…
Hayat değirmeninde öğütülüp, hemencecik unutulurlar…
Köylerinde aş ve işleri yoksa da kendilerince onurları- şerefleri vardır!..
Umutlarla süslenen şehir hayatı her şeyi ellerinden alır.
Darmadağındırlar artık ve tek varlıkları çaresizliktir!..
Sarhoş etmiştir feleğin sillesi, bu nasıl korkunç bir zillettir ?..
Dayanılmaz olur artık sılanın, köyün hasreti;
Dağları, ırmakları, havası-suyu, dostlukları ve muhabbeti,
koyunları, keçileri, bağları ve bahçeleri …
Burunlarında tüter velhasıl geçmişlerine dair her şey,
ulaşılmazdır artık tüm özlemler,
kalmamıştır nefes aldırabilecek bir şey…
Göçün pişmanlığına mı, yoksa heba olan hayatlarına mı yansınlar?
Kızgınlık ve utanç yüreklerini kavurur, köylerine de dönemez garibanlar…
Çaresizlik içinde bırakıverirler kendilerini yaşamın çarkına,
kaçarlar geçmişlerinden, salıverirler umutlarını hayatın arkına...
-Zafer Yanık-