5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
898
Okunma

bir şehrin hikâyesidir
bu mührü kurumamış
bu şehirde
herkesin bir payı vardır
bir de paydası bölündüğü parçalara
gönül usturası elinde
her sabah tıraşını olur
bu şehrin efendisi
öyle yamandır ki
bir eliyle yıkar
gece şaha kalkar
sorsan sanki ışıkların efendisi
sırtına değil
gözlerinin yakısında insanlığın
tam göğsüne sıkar
bir ucundan bir ötekine iki saati bırakan
kayıp uygarlığın bu en büyük karası
bilinmez ki aslında bir sevdanın en uzak taşrası
bilinmez ki bu koca şehir sevdanın taşrası
ansızın bir gece
bu şehri terk etmek istersin
yapamazsın
neden mi?
çünkü bu şehir mezarlığıdır hatıralarının
gidip başına su dökmek istersin
bütün “hıç”larını kıra kıra
aslında bu şehir yoktur
iki insan vardır sadece
birkaç ağaç birkaç duvar
şefkate muhtaç bir de tuval
bu iki insandır şehri şehir yapan
bu iki insandır sevdiklerinde
ölümüne değil yaşamına
o an orası bir şehir değil
orası en güzel yeridir
hayatın yerkabuğunda
vurgun eri gibi biri sessizlikte,
tümevarımlarda elde yoksa bir
yâr gibi yakısı üflenmiş bir yüreğin
burası artık sadece bir şehridir
zifiri karanlıktır artık geceleri gözlerinin renginde
yokluğun gibi varlığı sanki ilk nefesinde
sanki yaşlanır bu şehir artık gözlerimizde
sanki ibret olsun diye
hem de kendi meydanında
taşlanır bu şehir
yüreklerimizle
...bora imran/2002