26
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
2392
Okunma

İnanmazsan kendine, dokunamazsın yıldızlara..
I.
on dokuz şehirde aşk’ı azmettiren
ayakları çıplak, gezgin bir bohem
adımlarını eskitti sahilde/sen uyurken
ve
emin ol yeni bir yıla
sadece üç -mavi- gün varken
en serkeş cümlelerinden/ucuz şiirler yaptı
sana
biliyor musun
is kokuyor burada karada yüzen gemiler
zaman
kıblesini yitirmiş, vaazda ağlayan acılı bir günahkâr
ezgin rüzgardan arta kalan
toz zerreleri kaçıyor gözbebeklerine
maşuklar ve sen
hep uzun bir yolculuktasınız yine
oysa herkes bölücülük yapıyor burada
birlikte olma ihtimallerimiz
popüler toplum karmaşasında
yok oldular
II.
ve şimdi
şahitlik yaptırıyorum kum balıklarına
şafakta yola koyulacak gümüşi hayaller
bir annenin en değerlisi gibi
işte öylesi sarsam ellerini
kelebek istilâlârı
sarsa tüm tenimizi
rivâyet mi
doldurma küllerimiz
düş’süz bir kutuya mı saklandı yıldız hûzmeleri ?
ahkam kesiyorum nü bakan ressamın gözlerine
harabelerin rengine büründüm -bil ki-
yokluğa gebe umutsuz bir cariyeyim
halsiz düşüyorum önlerine..
III.
hoş geldin hüzün ağacım
ışıklar astım üzerine
ve doksan dokuz tane dilek..
kokusuz rüzgarlar biriktirdim sabah soğuğunda
evrene yolladım dudaklarımızı
bir sen vardın o gök kubbede
birde kırmızı parşömenden evler
bakraçlar dolusu yemin içtim
şamatalı bir son hazırladım kendimize
güz düşüyor
gölgeli elma ağaçlarına
içimde iki kişilik ordu
vakit durgun
deniz kirli
bekliyorum gel diye
(sâlâsız bir kadın mezarı yanında)
Çiğdem Parlayüksel
5.0
100% (30)