29
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1747
Okunma

Hâlâ ısrarlısın gözlerini açık tutmaya
Bir kaç gün bu dünyadan çalmaya
Kabaca sıvamışsın yaşamın yaralarını
Pençelerden iz kalmamış
Yanaklarda…
Şakaklarda…
Havanın tatlılığından ürperiyor
Ufuktaki umut tepeleri hâlâ
Vazonda…
Yel başaklarının uzun sorguçları
Dünün sönmeden yatışan sancıları
Ne kadar yaşar bu yalancı sıva
Çökmeye yüz tutmuş duvarlarında
Ne kaldı göçen yıllarından
Yanık hissiz avuçlarında
İnsanlığın ateşli sınırlarına dayandı
Düşlerinin isyanı… feryatları…
‘Çıkar’
Gösterince kulağının ucunu
Anlamışsındır…
‘İyilik fıçısının
Dibinde delik olduğunu
Yarının irin kokusu dolduruyor
Burun deliklerimi
Görmüyor musun ayaklarının dibinde
Ezilen tomurcuk gülleri
Yalnızlıkla beslenen sessizlik
Var gücüyle yapışan tenine
Salınan tohumların zamanında rüzgâra
‘Meyvelendi
‘Şimdi
Vahşi bir hayvan gibi kıstırılmışsın kapana
Giydiğin beden değil sırtındaki
İskeleti ayakta bir ceset
Nafile boşaltıyor yakıcı kanını
Utançtan ezilmişken gururunun hortumları
Ağırlaşmış göz kapakların
Patlak gözlerinin üstünde
Leş kokulu kafesler hazır her an inmeye
Kirpiklerine…
Ve hala ısrarlısın onları devirmemeye
Hani!
Nerede ahkâm kesen lafların
Bir avuç tüyden daha ağır değildi
Bu güne kadar alınan günahların
Gözlerin fal taşı gibi açık
Gırtlağında sessiz bir çığlık
Kesik
Kesik
Göğüs kafesinin içinde yok mu bir eksik
Can kırıkların dökülmüş akıyor çağlayan gibi
Unuttun mu?
Doğanın kusurlu yaratıkları ölüme mahkûm ettiğini
‘Söyle’
Hangi kuşlara yem ettin kalbini
Gece ateş ettin ıskaladın say kendini
Açık tüm yeşil kerpiç duvarlar
‘İşte o an geldi’
Tanınmamış bedenlerin
Huzura teslim edildiği
Bileklerinden sarkan kemikler
Reddediyor etini tutmayı dünden
Sürgün öksüz urganlar geçti
Sürüyle sineğin boynuna şimdi
Israrla ne bekliyorsun
Göremeyeceksin tutunabileceğin
Bir yüreğin doğumunu
Hâlâ öğrenemedin mi dünyada
Sevginin kısıtlı acının sonsuz olduğunu
‘Haydi!
Göm kirpiklerini
Gönder beni
Blackless