10
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1634
Okunma
Bilmediğim bir kent
saklıyor yüzünün coğrafyasını
estikçe rüzgar
dokundukça tanıdıklığına
gözleri limana demirli
güneşi avuçlayan parmakların
yüzüme düşen gölgede karartı
sahi ne zaman geldin
dünkü tanıdıklığından…
deniz düşer, gökyüzü alabora
ıslığı türkuaz yankı
akşamın yüreğine dokununca az az
düşler alev alır bağrında
dünsüzlük bırakır az yanlarıma
geçemediğim an kalıntısı
bir ömür b/içer özlem kuytusuna…
ıssız kalır öptüğün dudak
ıslak düşler kıvranır
ince bir telaş yayılır şakaklara
sırrı dökülmüş bir ayna kırışık
alnı kara yazılı bir destan okur
sözlerin ağulu yanı…
çiğnenmiş tarlada
başak hüznün sarısı
kaç kez boğazıma takılır
acı sözün dikenli türküsü
vazgeç dünya karnımız tok
yetmedi mi hasadın, bağbozumun zamanı…
geç kalmış bir tavdı
toprak kokusu ölüm
görünmez iplere çıkan cambaz
canhıraş kesilen ellerimiz
kaç sözden kalem kalıntısı…
isterdim elbet kağıtlar güneş koksun
bulut beyazını versin
denizse mavisinin tutkusunu
parçalanmış dağlarsa suskusunu
isterdik elbet yeni yetme çocuğun
karnı hep tok olsun
kibrit kutusu peynirin kaç kalori olduğu
hesaplarken nice beyler hanımlar
geç zaman geç bunları
adalet hangi kör kuyunun uykusu…
kentler düşüyor yüzünü düşündüğümde
kaç köy, kasaba insan yontusu
sahi kentler sevgiyi de çaldı bacalardan
duman is bulaşığı
ağaçlar korkulu
sular çekildi
son bir şarkı dilimizde
hayat sesi kısık bir uğultu…
Biz çok acılar içtik köprülerin altından geçen sularda, her akış unutma denizlere dökülür...
Dehlizi kara dünya kaç acı dolduracaksın ki kanalına...
Biz sende kaç damlayız…
5.0
100% (1)