4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1522
Okunma
’bazı ırmaklar öldükten sonra kavuşurlar denize’
kurumuş nehirler gibi şimdi eylül...
çaresizliğime kanat çırpan yapraklar
rüzgarlara işlenmiş sağanak olur
ve gözlerinden aldığım ışık gelir ki
seninle yaşadığım sensizliğime umut
boğulacak bir su arar pervasızca
kim anlar şimdi korkularımın diretkenliğini
zamana bırakıp, assızlığına mı yaşamalı
varoluşumun üzerine kurulu bir sevgi belki
kavak yelleri, yıldızlar, ay ve güneş...
gün hazan mevsiminin getirdikleriyle sızar
içimin yara almış sonsuzluğuna...
yollar ve yıllar arasında kalmış şimdi benliğim
gidip, gelip. ölüp, dirilen bir yaşama bağlanır mı
karanlık iki tüneli geçen bir trene binmiş umut.
ki umut ve yaşam diyalektiğin en güzel örneği
salt yalnızlıklardan alınmış divane aşklara
ilkyaz çocuklarının gördüğüdür belki de deja vu
ve şimdi
kavaklar zamansızlığına kanat çırpıyor
ben, suskunluğumun doldurduğu içimde
sana dair kelimelerimi öldürüyorum
ruhuma sızan acılar gibi sızıyorum
gecelerimin yıldızsız kalmışlığına
mutluluk bir mucize gibi gelince
kapıma ve gökyüzüm mavilenirse yine
kalmak, bana huzurun getirdiği sıcaklık
sensiz kalmanın korkusunu sana bıraktığım
yüreğime gömerim ve ruhum bende sana dair varlık
millerce yol katedip aşkları devralır mı zaman
sonsuz bir şehirde kaybolmuş bir çocuk gibi
denizi mi aşk edinmeyliyim kendime şimdi
gece ve gündüz gibi sıralanan umutlarımın peşinde...
ama korkum tekrarın diretkenliğidir
çünkü korkum tekrarın diretkenliğidir
varlığını güneş edip yaşamıma
assız ve pervasız kelimelerde
ararsam eğer seni...
" eylül işte; namı diğer, hüzün..."
Hasan Bilgin
Murathan Mungan
İskender Pala