18
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
2941
Okunma

Gecenin dibinde senden kalan anasonlu aşk tortusu,
Ay ışığı ile karanlığı içiyorum.
Zumlanıyor gözlerimde çocukluğum
Üşütüyor kirpiklerimdeki buzdan saçaklar,
Yüzümdeki çizgileri.
Turuncu akşamları özlüyorum.
Kartpostallar atıyorum, uzak bir ülkeden,
Her yeni yaşım şerefine.
Erken vedalaştığım hayallerime v e hasret kaldığım gülüşüne.
Yitip gitmesin diye anılar
Hafızamı zorluyorum,
Unuttuğum isimler kadar, hiç unutamadıklarım da var
Mesela Yener
“Ulan nasıl yenerdim seni pis yedilide
Ve pis sırıtırdım
Küserdin pisi /pisine”
Ana yurduna misafir göçebeyim
Hızlı trenlerle yolculuğuma
Bir kadın düşer her istasyonda, yaşlı gözleriyle
Ve bir adam geçer dağ mağrurluğuyla
Dilinde tutsak kelimeler
Sana yaklaştıkça çoğalan bir korkuyum
Yalan söyleyemem
Ne sert esen rüzgârından kuzeyin,
Ne de yürüdüğüm yolların çivili kaldırımlarından
Hangi yöne kırılsa dümenim
Ya limansız kent
Ya da pusatsız gurbetim
Ak yazmalı yaşlı bir kadın girer her akşamüstü rüyama
Uyanırım irkilerek!
Başucumda beni avutan bir avuç dua
İşte tam o an
Milyon yıldız kayar
Kısa da olsa bir gülücük tutunur yanağıma
Masamda babamın hediyesi eski bir kırkbeşlik çalar
“İçimde nice uzun yılların özlemi var
Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar
Bitmesin bu sarhoşluk sürsün sabaha kadar” ile
Uzanır geçmişe yolculuk..
Ve sıralanır yirmiye yakın
Mazi kokan şarkılar
Kalbimde dinamit sessizliği
Ufkumda kan sağanağı yağmur, v e
Sular altında boğulan
Karanfil zamanı
Kırılırken içimdeki huzursuz denizin camları
Sebebini bilmediğim tuhaf bir sarhoşluk sanki aşk
Ayyaş bir yalnızlığın son perdesinde…