23
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
3260
Okunma

Penceresi naylonla kaplı evin kırık dökük çatısında eriyen karların
Yanağına damlamasıyla başladı günün erken vakti
Minicik bedeniyle omzunda asılı boya sandığı
Yalın ayak, üstü çıplak düşmüştü yollara koştura koştura
Mesken tutmuştu hep o, dükkânın karşısındaki kaldırımı
Parlatırdı ayakkabıları soğuktan üşümüş elleri
Bir solukta seyre dalıp cila atardı hayallerine
Vitrinde duran yepyeni gıcır gıcır bisikletler gibi
Öğleden sonra okulun yolunu tutmuştu koştura koştura
Geç kalmıştı işte, tek ayaküstünde ödemişti bedelini
Olsun, şikâyetçi değildi ısınmıştı iliği, kemiği, üşüyen elleri
Kulağını çekmişti öğretmeni hani defteri kalemi bitmemişti üstelik ev ödevi
Yorgundu gözleri zaten bitecek gibi de değildi hayat ödevi
Okulun paydos ziliyle başlamıştı mesaisi sokaklarda
Akşam vakti nefesi donduran ayazın soğuğunda
Trafik lambasının kırmızı ışığında kendi gözyaşlarını silmeden
Mendil satmıştı sıcacık arabasında kaderinden şikâyetçi şükürsüz insanlara
Fırından bir ekmek alıp gidiyordu evine koştura koştura
Beklerdi sofrada bacısı, anası, yetim değildi mahpus’da babası
Küçük bedenine yüklenmişti yaşamın ağır sancısı
Gece dalmıştı uykuya, ayaklarında sızı, rüyası ne! kim bilir?
Düşmemek için yere dengede durmaktı çektiği çile
Koştura koştura hep pedal çevirmişti aslında
Meğer, gerçekte bindiği bisikleti hayatın ta kendisiydi…
Serhat BİNGÖL 21/11/2011 Ereğli
5.0
100% (19)