3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1381
Okunma

Şimdi çıplak albasanlar basıyor toz toprak rengi
Kuru oduna dönmüş gibi yüzü
Ne bir köyü ne bir kasabayı andırıyor
Oysa her sokakta tanıdık tahta kanatlı kapı önü
Tokmaklar susmuş şimdi unutulmuş vuruşlar tak-tuk
Ah bağrı yanık sevgilim
Ay ın bu gece var olduğunu bilmesek
Hedef kocaman Dünya nişan almak kolay
Kimliği çok eski kim bilir kimden kalma fotokopisi
Çıkageliyor zeytin karası gecelerin açık alnından
Semalardan yeryüzüne gönderilen iki melek
Satır arasında duran resme ’edepli ol’ der gibi bakarak
Sızlanıp duruyor yüreğim incitmeyim korkusundan
Bana öyle tebessüm edişi var ki
Ateşin eritip suyun ansızın çelikleştirdiği
Bıçak sesi misali tin tin tinliyor
Heba oluyor her adımda pıtrak dikenli tozlu yollarda
Yedi veren gülüm cam göbeği
Hep aynı taşlar lakin taş araları kapalı
Bahçe duvarının en uç noktası ki bir çift serçe kuş
Menzil dışı küçük gözlerinde ölümün korkusu yok
Cıvan misali yeni yetme bir delikanlıya
Silahına davran diye nasıl da kafa tutuyorlar
Elimde ağır duran roman sayfası ’nü’ yüzü
Usta elinden çıkma belli gül dalından barok çerçevesi
Sultasını kullanır gibi hele bana bakarken gülmesi
Aydınlığın örttüğü dizeler misali şiir gibi
Yavaş yavaş kapat şu kitabı yokmu demesi
Öldürüyor o gece hepten beni
Hastalığımın ateşi başlıyor gene
Geceyi gören ağaçlar soyunuyor bir çırpıda
Karşımdaki evin aralık duran kapısı
Duyuluyor iki muhabet kuşunun yaşlıca kart sesi
Konuşmak yorulmaktır
ve bazen satır aralarında
en güzeli aniden susup
Dinlemektir.
Kemal Keçeli
5.0
100% (3)