25
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
2933
Okunma

Üzerine düşen iri ela gözlerin gölgesinde
Bir avuç su -küçük kasede-
içinde birkaç yasemin
bayılırdı bu kokuya küçük kız
Kaybettiği ablasını hatırlatırdı
Karşısında daha da iri bakışlarla
güçlü duruşunun altında
bitmiş bir kadın pencerede
Çeşme’nin sert rüzgarında
beyaz beyaz yuvarlanıyor şiir yazdığı kağıtlar
yelkenliyle süzülüyor hayalleri
anılarda kurumuş Ege’nin tuzu
kurağında acı
umutları boğuluyor mavisinde
Elleri değiyor "mum kokulu bedenine"
gözlerindeki dikenli tellerde süzülür kuduz yalnızlığın salyaları
arsızca boy gösteriyor saçlarında
kaç kabuslu gecenin mezarcısı
küçük kız seyrediyor
her zamanki gibi sessizce
-anne, hadi deniz kıyısına inelim
dalgalara bırakmak istiyorum küçük kırmızı sandalımı... diyecek ama
boğazında düğümleniyor her seferinde
gücü yok boyu ile aynı tekerlekli sandalyeyi itmeye
annesinin kalkmaya gücü olsa keşke.
zorlanarak attığı birkaç adımdan sonra
ellerini tutuyor annesinin
gözlerine bakmıyor...bakamıyor
biliyor çünkü; altı yıldır aynı yaşlar düşer yüreğine
ve altı yıldır aynı sessizlik
dalıp gidiyor annesinin kilitlendiği pencereden
martılar nasıl da dans ediyor
kıskansa da yüzünde küçük güller açıyor
-Anne,
ablamla, babam da görüyor mudur kuşları?
bu deniz gidiyor ya taa uzaklara
bak hani orda bulutlarla birleşiyor
yaseminleri toplayıp bahçeden oraya kadar gitsem
görür müyüm onları?
babam denizi, ablam yaseminleri severdi
Ben Ağustos’u artık sevmiyorum anne
keşke gitmeseydik İstanbul’a
o zaman hala yanımızda olurlardı değil mi?
gözlerini yumar küçük kız
siyahında kanlı bir film seyreder
çatlak duvarlar
yıkık binadan çıkartılan çocuklar
gözü yaşlı, şaşkın bakışlar
durduğu yerde sallanır
korkar ve basar çığlığı
-anneeee deprem oluyor –
sarılır annesinin dizlerine
sıcak ve titrek elleriyle okşar saçını
-korkma kızım, sadece kalbin hızlı atıyor
çatımız yerinde duruyor, aç gözlerini bak.
5.0
100% (32)