3
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2082
Okunma
Öyle yorgun, öyle coşkulu
Öylesine fakirmişim ki
Sevdim seni,
Yüzyıl dolaştım kırda
Dağlarla barışığım yüz yıl oldu
Ellerim saçlarına rüzgâr getirecek
Bunu bir orman gördü, ağaçlar mütevekkil
Yüzbin kırlangıç kondu
Yapraklar yüz bin tane
Bi güneş ısındı dallarında soğuran
Ay geceleyin kör lambası
Işık balta iz umut yüreğimde ateş
Kalem oldum
Şairim,
İçimde sınırsız küsme
Öyle sabırsız, öyle davetkâr
Ölesiye zenginmişim gibi sevdim seni
Varım yoğum sesime karışan iki can
İki parça, sağanak hasret..
Şu hayat verdiğin pencere
Saksıda beslenen rotatifler,
Çay dolan bardaklar ne ola ki elinde cânım
Usulca göz kırpıp sabaha
Damlayan kan,
Çağlayarak uyandığın daracık salonda
Bir fotoğraftayız, ikimiziz senle, bahardayız, gideriz..
Altı yıl geçtim oradan
İlk gün heyecanı
Gri beyaz güvercin kondu gökdama;
Ben acemi mahkum
Ekmeğim yok güvercin, suyum, pirincim
Bi cigara yakar mısın ?
Bitlis tütün,
Otuz lira verdim laf etmeden
Kış bu, içim kıyamet sıcak
Varımdır ellere düşmemişim öyleyse
Yaram gölge üzerini ev edinecek
Aç kurtlar sürecek seslerini
Derdim bağırmışcasına yalnız,
Beni sokak bilecek
İşçi bilecek
Halk evleri basarak yaşayanlara ne ola ki
Dost bildiğim kar buz kesmiş ağzımda, hazin
Edemediğin laf içimde kurşun bıçak..
Yani anlat diyorum
Uluorta, suskun;
Akşamüzerinedir
Gizlice yazdığın mektup,
Bileklerin titriyor mudur,
Resme benzettiğin sözcükler ?
Çünkü önce bileklerinden düşer ceylan
Irmağa benzer bir bardak su
Asıl sahipsizdir mavi
Ve asıl bulunmamıştır toprak,
Yeryüzü yeni doğan bir çocuktur sözgelimi
İnsan gübresi boyveren çiçek
Anlat diyorum uzun ve sessiz..
Gidiyormuyduk kartpostallara mı benziyordu kentler
Alnımıza düşüyor gibi gökyüzü, yıldızlar ekin karanlığa
İstasyon demeden, çığlık demeden, ayaklarım demeden
Durup izlemek Urfa’da
Bir ilkokul bahçesinden çıkan çocukları
Gülümseyip ürpermekti bir ülkeye..
Devin Karaca