6
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1841
Okunma

Notre Dame Klisenin kambur zangocu oldum efsunlu Ay’a bakarken
omurgalarım;
kavuşmayı özenme niyetinden çıkıp
Boğaz’ın soğuk beton yığınlarına kenetleniyor
akrep ve yelkovanın kalabalığında girdap
satır aralarında yolunu kaybeden bir sofiyim
ıssız tenhalarda Haliç’in asiliğine ram olan ruhum
heybemde siyah- beyaz fotoğrafları işgal eden bir türkü mırıldanıyor
gecenin ayazının hükümlüğünde
melodisi hep sen
mutlulukla biten notalar
sen
ben
şehr-i İstanbul
rüzîgar vals yapan tuzlu sularımı eleyip,gecenin sıkı tülbentten geçirdi
kalemimin sessiz konaklarında
tek bir cümlesin sen
öznesi sen
yüklemi ben cancağızım
harf harf büyüdüm sende şehr-i İstanbul
yokluğunun yoksulluğunda senli cümlelerimi zekat verdim
boynu bükük kırlangıçlara
Ağlama duvarın içime akıttım
vakit;Hz. Ömer’in fethinde Kudüs
sulu isyankar bulutlara yataklık ederken kum saati
ruhum Al-’Isrā süresinin başında
parmak uçlarımda dolaşan kan pıhtılarına özenen kalemim
zülfünden düşen her zenci köle
hak’a niyetlenirken
ben,sana niyetlendim şehr-i İstanbul
umut ektim her satıra
yüreğim(n)i sürdüğüm her güzergah senin cancağızım
vakit Mescid-i Haramiden doğan Şems
ve bir ekin tarlasındaki başağın tanesinde bereketi
acun luğatinda hizaya gelen harflerin tınısı
nefesini su bildim cancağızım
kana kana içirdin zemzemini
Marmarayı azık belledim
o gözlerine bakmaktan bıkmadım şehr-i İstanbul
kirpiklerinin gölgelerinden acunun bakmaya doyamayan bendeniz
doyamadım sana şehr-i İstanbul
sen ki bir sözden ibaret
ben seni hayat dedim en yalın halimle
tuzlu suyunu çektikçe
bende yaşayacak kadar sonsuz zemzemim
bir solukta sende büyüyecek kadar elzem bedenim
biriktirdim seni içimde
kovaladım karaya çalınmış bulutları
gök kubbeyi kuran mühendis ağını kattı
her bulut kümesini
ta ki senin özlemim tepelerde şems doğuncaya
vakitlerden on üç Recep
kalemimin en derininde koca bir sızı
yokluğunun yoksulluğu vuruyor Florya sahiline
üşüyor çamur tabakam
ıslanmıyor
akmıyor, maviliğin vuslat sığlığında cancağızım
ört beni
hiçliğimin çıplağını gömüyorum Yusuf’un dipsiz kuyularına
sür yüzümü zemzeminle
baharın yanım
bir yaz sabahında topluyorum ıssız kaldırımlardaki sessizliğimi
elbette!
hicranın enkazına devrilecek yüreğim
kapattım gözlerini maviliğine
sustum
ey şehr-i İstanbul aynı safta aynı niyete durdum senle
vuslata gebe zaman
dudak kenarlarımda ism-i nâzımını mıhlayan hece
nefes kadar yakınım sana
ölüm kadar uzak olsan da
şimdi şehr-i İstanbul
ben, sensizliğin sessizliğinde
ecel tohumları ektim Emirgan’a
sadece
yaşamak seni delicesine
özlem yanığı düşlerini bağladım rengarenk bolanlara
özgür bir kuş misali çırparken kanatlarını
ben geleceğim sana şehr-i İstanbul
vazgeçilmezliğin koynunda küçük kızım
hadi!
Şehr-i İstanbul şefkatli kollarını aç bana
sımsıkı sarıl
en derine kat beni en saf halin(m)le
hadi !
cancağızım
can özüm
cansızım
zemzemim
ve
herşeyimsin sen şehr-i İstanbul
sakın unutmayasın
gordion
15/06/2011
5.0
100% (7)