8
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2029
Okunma

hiçbir mahlukat
kendi gölgesinin ötesinde Azrail’in soğuk nefesini boynunda hisseder mi?
zaman;mutribden meydenn söz etmekte
ey gözlerime bahşedilmiş Cennetim
ey iki gözümün nuru şehr-i istanbul
yüreğime cümle-i hikemiyem
ey murad ayına serpiştirilmiş gümüş pulum
bir yudum zem zem zemzem
kan ter içinde susuz
çatlamış dudaklarıyla
göğe dönen avuçlara ’bir tutam vuslat ummanını’ dileyen Mecnun
bir Haziran akşamı
(d)üşüyorum beyaz duvaklı kağıdın sen kokan satır aralarına
beden, ruhun prangasında
vaveylâ elde edilen vuslat filizleri
ve
öğle saatinde bulunan saatin rehberliğinde
Marmara’nın deli lodosuyla düşüyorum
düşlüyorum seni
ram vücut
iki büklüp bel
maviliğine baka baka seni sevdiğimi haykırıyorum
tutsak tutsak
kulağıma yankılan sesin
gök kubbede huzur mintanını yerleşirken
tuzlu suyunu çekiyorum içime
en derinime
sol yanımın en ücra köşesinde toprak kokan yüreğim
sen kokan zemzem’in mırıldandığı bir şarkı
sen;
uçsuz bucaksız bir umman
ben
sana susayan bir balık
hicranın tüm ablukalarından geçmiş sana gelen bir âşık
geliyorum
yüreğimde vuslat kokusu
kalemimde sana bir an evvel kavuşma çoşkuya gebeyken
hadi cancağızım
paslı demir kapıyı arala
kara perdelerini sonuna kadar arala
koca yürekli şehr-i İstanbul
tozlu rafta kalan yaldızlı kitap aralarında
kalan bir sayfada
Anemas Zindanında harap bir ney’im
satır aralarında bir dirhem gül olmaya niyetli
ceplerimde
her bir tuzlu suyunun rahmeti dolarken
özlem miktarı düşleri kattım ekmek arasına
birkaç kağıt
sen kalemim
ve
nefesim(n)de ile sana koşmaktayım harf harf
babaannemin çeyiz sandığında sakladığım mutluluk rüyamı
’sana’ katmaya geliyorum can özüm
güzergahım sana
menzilim şehr-i istanbul
yol yordamım seni varlığın
kan ter içinde Haziran öğleni
hiçliğim son nefesinde sessiz çığlıklarını atıyor dar-ı acuna
kum saatindeki kum zerresi
mucizenin gerçeğe en yalın haliyle akmakta
biz ki
Yedi tepede coşan deliverenlerin köklerinde
bir avuç toprak olduk
lâl hali sessizliğinde
gül-i râna’nın azizliğinde dikenleri
tengri’nin sunduğu avuç içlerinde senli cümlelerim
tedavülden kalkmış bir aşk
peyderpey İsa’nın çarmahında
yeniden
yaşatılmasına gebe sevinçlere
bitkisel hayatta giren bir şizofrenin ömür tarlasında biçtiği harmanı
çakmak çakan oyunbaz felek
aynı göğe
aynı gözle bakan
sen ve ben
kalemimi ile nakış ettim senli cümlelerimi
suyu kevser kokan Marmaram
toprağın yağmura hasret ördüğünde
dilime düştü gökten su azizliğin
şimdi tam sen olma vakti
şimdi vuslatla delice ’biz’ olmanın tam vakti
gök kubbeden inen her damla temasa niyetlenen ten
senli cümlelerim dökülüyor satır aralarına
sen/ ben bir’iz cancağızım
nadasa bırakılmış toprakta dimağıma mekan mesken bilen ism-i nâzımın
varlık sayfasına yazılmış bir ömürlük sevdayız seninle
zamanın kaşifliğinde susuz
aç bekleyen iki âşık’ız seninle canözüm
yanı başında bir solukta cenneti soluduğum şehr- istanbul
aşk; tezahür etti zamanın kör düğümünde
Marmara da yaşat beni
sonra da
Emirgan lalelerle sar beni
hadi şehr-i İstanbul durma öyle
üşüyen kalemim cam kenarı özlemlerinde soluk alırken
düşen yüreğimi sıcak
şefkatli avuç içinde kundakla beni
sözün saçı
lâl kalemi taramaya başladı usulca
yamalı bahçıvanım
kirli çocuk yüzüm
siyah- beyaz fotoğraflarda bile ’sen’ sirayet etmiş iken
gök maviliğine renk katan gökkuşağı al
elin(m)deki uçan bolanları
her doğan Şemste
şehre kuş tüyleri ışıkları vaftizlerken ıssız kaldırımları
Eminönü Yeni Caminin avlusunda
bayram sabahının arifesinde buğday atılan güvercin
mukaddesliğine kat beni.
baktığım her yerde Yusuf’a boyalı cemalini gördüm
tıkanan hicranın tam ortasında ölüme sürüklenen ismail’in nefesinle sev beni
içine çek beni
taaa ciğerlerine kadar doldur beni.
geçmişi unut
nefesine sokulayım en yalın Züleyha halimle
şah damarından bir an bile ayrılmadım cancağızım
yokluğunun yoksulluğunda bitap düşen Hacer’in bedeni
nefesinle tazele beni
bir hafta sonu sabahı yağmur’un azizliğini topla
boş ver delice esen lodosa
mavi eteklerinde toz toprak kokan bedenimi
avuç içlerinde huzuru bağışla
şimdi seni bekliyorum Haydarpaşa da
aynı istasyonda
sana kavuşmak üzereyim.
hicretim sana
menzilim sana yâr
küçük siyah bilyelerimi kapattım..
işte bak cancağızım
yine gözlerimi sana verdim futursuzca
kilitledim zamanı attım Marmara’nın derinliğine
Meryem’in tülbentiyle perdeledim Şemsi
sağım- solum sen
tut ellerimi şimdi can özüm
gözlerimi kapattım
kulağımda Marmara’nın ahenkli dansı
kulağın(m)a fısıldıyorum vazgeçilmezliğini
hadi gel!
kapattım bak gözlerimi şehr-i İstanbul
gordion
16/06/2011
5.0
100% (12)