8
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1519
Okunma

eski köy masalının tarlasında tek harmana sarılıp
hicranın alev toplarına meydan okudum yâr görmedin mi
sendeyim
ben ki
ey avuç içlerinde sevda çiçeklerin bile kıskandığı ter oldum teninde
ey bir soluğunda İsmail’in ayağıyla deştiği zemzemim oldum cancağızım
seni soludum nem kokan Marmara’nın eteğinde
sen ki
varlığın(m) Cenneti şehr-i İstanbul
uzat ellerini ellerime
lodos savursun bendenizi ücralığımdan yanı başına
Yusuf’un dipsiz kuyularında susuzluğuma gelincik edasında can kat dudaklarıma
doldur,taşır yüreğimi cennetimin kevseriyle
sen kokan Haliç dudaklarımda
çatlamış, çorak coğrafyama
kara peçeli hicrana inat değdir
feleğin güzergahından bir türlü geçemedim engebeli yolda
arsız acılarımı yamala bir terzi ustalığıyla
Şems’inle erit kara buzulları
hadi sarıl sıcak nefesime şehr-i istanbul
ben çoktan ’sen’ oldum
sende ’ben’
senli cümlelerim kalmasın Yasin sessizliğinde
kalemimin adımlarını hızlandırdım satır aralarında
alnına düşen zenci kölelerinin sesi karışsın ruhuma cancağızım
kan ter içindeyim bak sana gelirken şehr-i istanbul
Züleyha dudaklarımı ıslat yüreğimin Yusuf’a boyalı öpüşlerinle
acun lüğatında hangi harf ism-i nâzımın kadar yer kapladı dudak kenarlarıma yâr?
ölümsüzlük iksirini içtim mavi eteklerinden
Marmara’nın iç avuçlarında
nice sürgüne meyilli kuşlar zemzemini aldı şehr-i istanbul
sen ki
beş mukaddes şehirden birisin
bırak! maviliğinde yaşayayım sevdayı
mavi ufkunda
ne yeşil nehirleri
ne hurileri depdim ellerimle
yanmaktan,
yakılmaktan korkmadım
sen yak gayri beni
küle döndür râzıyım
ben yine sana doğarım
kayboldum ıssızlığında
adresini bilmediydim sensizliğin sessizliğinin
yüreğin(m)in sesini dinledim kulaklarımı tıkayarak
seni tuz kokum(n)dan
beni bıraktığın(m) ayak izlerim(n)den tanıdı
dedektifliğe soyunan akrep ve yelkovan
ben, sendeyim şehr-i İstanbul
Hacer’in en yalın haliyle karşındaki aynada
alyuvarlarının içindeki sıcaklıktayım cancağızım
nazlı sevda çiçeklerinin bile fesatlığı düşündüren avuç içindeki tuzlu suyun
iki dudağım titreksi acemiliğinde yedi tepede
dol içime zemzem rahmetinle
tel tel dökülsün avuçlarıma zenci kölelerin cancağızım
misk-i amber kokan zülfünde ölümlerden ölüm beğenen bendeniz
kalemim, beyaz duvaklısına ağıt ağıt dökülürken
ben yanıyorum sana içim içim şehr-i istanbul
Alâk süresinin içine bırak Kenan ayının tellerini
ellerin(m)i sımsıkı kenetle
ah!
ah! bu sevda
beni infaza zorlayan ok gözlerin
Kız kulesi kadergaşım oldu sarı takvim yekparise devrederken yüreğine
ben, sende yaşarken
benliğim, İsa’ nın çarmahındaki çivilerde kaldı
ben, senden başka hangi şehri mukaddes eyleyeyim
’varlığım’ oldun Kaf halimle Nuh’un gemisinde
Eminönü sahilinde deniz kabukları topladı Hazarfen
lâl kızıl şarap rengine alan mehtaba karşı
ıslak avuçlarını şemsliğinle kuruttun yârk
sar
sarmala beni
ism-i nâzımın geçmediği kalemimin satır aralarını yağmala
deş hadi cancağızım
öldür beni
Süleyman’a doğrulan keskin bıçakla gırtlakla
hadi şehr-i istanbul
ben,seninim gayri
katığımda bir parça
kana kana içtiğim zemzeminden bir yudum
soluduğum her solukta
arsız deliverenlerin vuslat filizlerine dönüşürken
içimi
dışımı seninle doldur
kadavradan iki toprak parçasıyım nasılsa
sahibim
cancağızım
zemzem’im
yaşam sebebim
cansuyum
kurut beni şemsliğinin vuslat sıcaklığıyla
senli cümlelerim şaha kalksın özgür kalemimde
varlığımın başlangıcısın sen iki gözüm
sözleri geçmişte yazılan bir defterde kalan nota oldu zaman
her notasında benliğim daragacında
avaz avaz susuyorum sana şehr-i istanbul
ne olur anla beni
her susuşum ki
varlığım(n)ın anlamı
iç ceplerimde hacıyatmazlar soluk renkli zamansızlığından
yüreğini bırak satır aralarıma
maviliğini boya gözümün alabildiği her yere Marmara
toprak rengi özlemlerim var
kalemim saçına tararken takıp, takıştırdığım
delice ak Haliç, çorak coğrafyama
dol,taş iyice kanayım varlığına
tuz kokunu
özlem yanığı özlemlerim
ism-i nâzımınla özdeşmiş bedenim
huzur mintanına seriyim göz pınarlarımı
yüreğimin, yegane adresisin
ayak izlerinin mührü kalmış Züleyha’nın varlık sayfasına
usulca kıvrılayım yanı başına şehr-i istanbul
sokulayım Marmara’ya İsmail’e bürünerek
yırt kara peçeli geceyi
kibrit aydınlığına giyin Haydarpaşa
sus
sana doyayım iyice şehr-i İstanbul
dilim lâl senli cümlelerimde varlığına doyayım
sarılayım sana
küçük bir kız çocuğunun babasına sarılışında
Araf’ından, cennetine gireyim şehr-i İstanbul
gordion
10/06/2011
5.0
100% (13)