12
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
2151
Okunma

Kara gözlerini mahbes eden ruhun gözyaşı
Bir nazarın var ki, her dem tenimin yakısı
‘’Ebr-i nisan’’ olsa söner mi gayrı
Sanmam; sanmam ya sevgili!
Demelerimi aldım heybeme gidiyorum işte
Yokluğuna feryat avazım çıktığınca heyhat
Fasılasız yazıyorum nisyana düşmeden akıl
Ve yazgıma ram
Dil ucu sualleri ısırıyorum kan kırmızı
Kağıda dökülen kalem ucu ağıtları
Sevi siyah pelerinli asi, akmaz kalem ucuna
Boyunduruğa alınan, mazgal ardı okuntu
Sen patlamaya duran öfkenin adı zakkum çiçeği
Üstüme üstüme geliyor zincirinden boşalmış yan
Parça parça hayâllerim
Takılıyor diş aralarına gençliğimin yalvarışları
Islıkların makamı hüzzam
Gölge ortasına düşen gömleğin arkadan bağlaması
Beyazında çıldırışların titreyen uzuvları
Muhayyilenin tasavvuru
İpekten gülüşlerin anaforu
İçine çekilen gayya, üstüne kapak ve paslı sürgü
Ressam tuvalinde çığlığın ala-bula resmi
Tükenişlerin yansımasında fırça darbesi
Paletten fışkıran renklerin armonisi
Hezeyanın rengi ey sevgili!
Nerdesin …Neredesin
Cevapsızlık; pranga zamana gittiğinden beri
_Bak ! Kaç kestane mevsimi geçti
Saymadım…Sayamadım
Gözlerim bekler ebr-i nisanı
Dil ucuna dokunuşlarında zehre keser söz
Yazıtların ortasına düşer kim bilir
Çıkarır yokluğunun acısını savurur öfkesini
Usul usul
Titretir hakikati gün ortası
Zerk edilir tene yokluğunun şırıngası
Gözler kapanır kuş tüyüne döner çivili yatak
Yokluğuna gam tutmaz
Muhayyileci benlik
yahya incik/şanlıurfa/2009
10.03.2009 saat:23:00