8
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1895
Okunma

Ceylan gözlerini süzerek
Bakar uzun uzun eskimiş aynalara
Ürkek bir güvercindir ruhu
Çarpar yalçın kayalara
Kırmızı olduğu kadar kanı
Renkli değildir imanı
Gökler güler üstüne ağız dolusu
Halelenir bacalarda kederin ince buğusu
Hep kesik kalır bir yanı
Olmaz duyanı
Tomurcuğunda koparılmış gül
Çok uzunca kesilmiş bir kakül
Dökülür sanma saçları ırmak ırmak
Dolanır deliler gibi ağlayarak
Hayata nalın kırarak
Hoyrat ellerce yolunmuş bir tutam kır çiçeği
Kim bilecek gerçeği
Zamansız kokan fesleğen
Bir tezene gibi yanık inleyen
Her tıkırtı da yüreğine değen
Hep güman, hep güman
Ateşten iğnedir zaman
Kara bulutlar ardına büyür
Biri gözlerine yansır
Biri düşer ta derine
Işık sızdırmaz iki dolunay
Büyür ha büyür
Yüreği tutmaz kalay
Dünyaya ait tek tınısı
Gözleri aç siyah bir harem ağası
Birlikte tutarlar ağır yası
Gönül azgın bir ırmak kıyısı
Her gün bir parça koparıp gider
Çoğaldıkça bakışlar
Yükselir dört yan duvar
Sahi orada biri mi var
Rüzgar çoktan unutmuştur saçlarını
Güneş toplamaz eteğini
Kaleme dargın bilekleri
Duayla dilek arası
Asılı kalır elleri
Aç topraklar gibi susuzluktan çatlamak
Ne kötüdür kimseye yazamamak
Kime ve neye bilmediğin
Uçsuz-bucaksız bir in
Kadına saray dediğin
Kurur damak ve dil
Çardakta sefil
Boyun büker karanfil
Kalmadı sanırsın saraylar
Krallara, şahlara
Günde kaç kadın doğar ahlara
Kurar kendi içinde haremini
Yatar yeni günahlara
Gül suyuyla yıkanır gümüş tenin
Güller açılınca artar kederin
Daha çok kimsesizlikte üşürüm ya
Fark eder mi İffet, yahut Marya
Hayrettin YAZICI
Not: Harem tartışmaları arasında yeniden yayınlamak istedim