4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
620
Okunma
ve sonra
bir dağ devrilir sırtından vurularak
puslu bir gün idi...
meğer dağlarda ağlarmış güneşsiz kalınca...
doksandördün sonuydu
ortalık toz duman
öyle ki gece dışarı çıkma yasağı onikiden önce başlardı
bindokuzyüzseksenikilerde daha çocuktum
babam anlatırdı böyle uluorta çok cesetler gömdük biz derdi de
ben inanmazdım...
iki çocuk
Yusuf ve Yılmaz
aynı dili konuşurdu sokakta, evde, okulda...
sıkı sıkıya bağlı iki dost
ki nice mahalle kavgalarında sırt sırta verip
az dayakta yememişlerdi hani delikanlılık uğruna
sonra ayrıldı yolları
lise yıllarının sona ermesiyle
ikiside apayrı birer dünyadaydı artık
bellerinde yedialtmışbeşlik namlular...
sırtlarını sıvazlayan eller
her gece bir başka ceset bırakıyordu sabaha
Yılmaz sorgular olmuştu artık her şeyi
silahlı mücadelenin bitmesi gerektiğini her fırsatta dile getirir
örgüt... henüz amacımıza ulaşmadık
tartışma geç saatlere kadar uzar...
Yılmaz belinden çıkardığı gibi silahı masanın üzerine bırakır
ve hızla uzaklaşır oradan.
saat onbir
ocağın beşine yaklaşık bir saat var daha
sokaklar alabildiğine sessiz
birkaç köpeğin sesi arasıra yankılanıyor soğuk duvarlarda yalnızca.
sonra birden iki el silah sesi duyuluyor
mahalleli alışkın
perdeler az biraz aralanıyor
belini yokluyor elleriyle yere yığılmadan adam...
ama sırtında ki yara yere seriyor onu yüzükoyun
sonra az önce yere yığılan ceseti kurcalıyor
Yusuf ayaklarıyla
eski can dostunun yüzü beliriyor öldürdüğü adamda
bir çığlık bir el silah sesine karışıyor...
"Eller tetikteyken
güneşin doğuşunu seyretmek
sanırım daha bi ürkütür yürekleri..."
5.0
100% (4)