18
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2885
Okunma
Karanlığın ardından ağıt yakan
bir ateş böceği
ve yıldız
ve ter
ve sigara izmaritleri.
Sırılsıklam bir kâbustan sıyıran
başına buyruk bir horoz,
ilk ilmeği tetikte
tek renk,
çift yüzlü bir kilim...
Bir sabah
ve bir de kırmızı tükenmez kalem
tekil hayatlar sokağında...
Yalnızlığını tabakasından sarıp
benzinli çakmağını çakan
bin buçuk yaşında bir adam.
Islak dumanların aktığı
ölüm serinliği sabah uykuları.
Acıdan kaynamış dişler
ve biriktiği yerden sızan
kallavi sitemler...
Genç bir kadın.
Akşamki beddualar kadar tanıdık geliyor
süpürge sesindeki asabiyet
anadan doğmaymış gibi
her gün aynı örüklü saçlar
ve koyun postundan sıcacık ruhu.
İşinden
ya da
eşinden(!) dönen sarhoş bir fahişe
gözleri yağmur
yağdı yağacak.
Üstünde
derin dekolte ruhuyla
gözün göreceği her şeye açık.
Dilsiz bir dil-enci
kimselerin artık bakıp kalmadığı bakkal
ve birkaç öğrenci.
Ben ise;
sorusu olmayan cevaplar biriktiriyorum
ve
bütün sahipsiz kavgaların
yenilgilerini üstleniyorum üstelik
düşe kalka
üstümde parçalanmış
çocuk ruhumu giyinerek...
Tek adım atmadan
dünyanın her yerine gidebileceğim ânı yaşıyorum
bir boşluğun loşluğunda
Bin kez eziyorum aynı sözü
ama
bin birinci gece bitiyor masal
şehrin boğazına kadar geliyorum
kustu beni kusacak...
Yine de
yeni olmasa da
yeniden gelen bir gün
ve
ikiz günlerin devrildiği
üçüncü çoğul sabahlar yaşanıyor
Tekil hayatlar sokağında...
5.0
100% (1)