30
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
4092
Okunma

matem gözlü bir kuğunun gözlerinden
beslenirdi özlem
durgun suların sessizliğinde
düşen her inci tanesi, infial yaratırdı
bulanık sularda…
küçük bir noktadan önce halka halka
sonra dalga dalga büyürdü / hasret
bir kıvılcım tutuştururdu, sönmek bilmeyen
yangınları…
yalnızdı kuğu,
kuş uçmaz kervan konmaz, bir çöl gibi
ıssız gölün uçuşan beyaz kelebeği
belki mutluydu önceleri,
yalnızlık hiç koymazdı, kimsesiz yüreğine
tanışmasaydı allı turnasıyla
tüm acılara katlanırdı
badem gözlü turnasını beklerken
gece karanlığı, zaman suskunluğu içer
ne bir dal kıpraşır, ne de bir yel eserdi
zaman zaman, çığlık atmak isterdi
karşısında duvar gibi duran dağlar
olmasaydı
şarkı söylemek isterdi çoğu kez
ayaklarının altında oynaşan balıklara
boğazında düğümlenen hıçkırık
olmasaydı
ah!... ne menem şeydi
şu aşk denilen illet !...
ölümü hiç yakıştıramazdı sevdasına
sonsuza dek severdi
telli turnasını…
oysa hep beklenmeyen anlarda, gelirdi son
taşlar bir bir yerinden oynar
toza dumana dönerdi, savrulan küller
dün gelmişti, kıyametin muştusu
dev kanatlı , kırmızı gagalı
leylek bacaklı bir göçmenden
aşıkmış allıda turnası, tellide turnası
hem de mecnunlar gibi
kara bir gölün, siyah kuğusuna…
oy yıkılası dağlar!
oy boğulası rüzgârlar !
ne ettiniz!...neler ettiniz !
ak gerdanlı ince boyunlu narin kuğuya
.....
şimdi matem gözlü bir kuğunun
gözyaşında saklı, kırmızıya boyanmış dünya
durgun sular kaynayan kazan
yer gök titreyen nalan !…
ayşe uçar
01 /01 /2011