10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1146
Okunma

Ah çeker yaşlı gözler, çömelmiş duldalarda;
Rüzgarın ince teli hışırdıyor dallarda...
Nereye sürgün gitti, benim bayramlık gönlüm ;
Kapı eşiklerinde nöbet tutmakta ölüm!...
Nereye sakladılar, utancımı, arımı ?
Sarıya boyamışlar bütün duvarlarımı.
Bunların cevabı yok, ne Maçin’de, ne Çin’de,
Bir kördüğüm olurken soru soru içinde!
Annemin dizlerinde biterken gül uykusu,
Neydi o gençliğime kurulan büyük pusu?
Kirpiğimin ucundan, uçuşur ince karlar ;
En kızgın ateşlerde taze sürgün yakarlar!...
Dağlarımızda yokmuş, tek kuzu meleyecek ;
Bundan böyle demek ki, hiç bahar gelmeyecek!...
Mayınlar döşemişler açık denizlerime ;
Saçmalıyorum anne, kül serpsen gözlerime!
Dağlar dumanmış anne, bu bayram da gelmesem;
Bilmem ki duyar mısın "Yanık Kerem !" ünlesem?
Güller de açmıyormuş, dallara küsmüş gonca;
Kaç bayram yaşadık biz, sen’le ömür boyunca?
Şu dünya dedikleri, kırık-dökük salıncak ;
Bir yer bulamıyorum başımı yaslayacak!
Bu kuşta nerden geldi ? Yanık yanık ötüyor!
Gül uykusu zamanlar gözlerimde tütüyor...
Çöreklendin düşüme, bilmem sen kimsin, nesin ?
İçimin ağırlığı taşınmıyor bilesin!
Bekle bir gün gelirim kar düşmeden dağlara;
Ne de olsa bayramdır; düşsem de uzaklara.
Kulağımı çınlatan hangi sesti, sedaydı;
Hiç vuslatı olmayan, bu nasıl bir vedaydı?
Ya uzat ellerini öpeyim anneciğim ;
Patlasam kazan gibi ! Bel ki ferahlar içim ...
Hayrettin YAZICI