21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1528
Okunma

ayak uçlarıma değip geri giderken
ihtişamıyla hayat damarlarımı kesen
terli ellerinde iğne iplik/ kıyamayıp yine diken
rüzgarsız havalarda/ tanrı’nın kasnağına
değme güzellere taş çıkartarak gerilen
mutlu-mesut bir çocukken
dalıp da dibinden parlak taşlar çıkarttığım...
gel gör ki şimdi dalıp dalıp
yorgun gözlerimi kıyısına bıraktığım...
ey evimin önünde dizdar/ hercai deniz!
kaşlarımın ardındaki taş kaldırımlara
gölgesi düşmüş şu fikirsiz fikrimle
bilirim/ bu mevsim hemfikirsin/ hem
şu köhne yalnızlığım için analığa
söyleyiver/ neden bunca heveslisin sen?
sana bana/ ona buna değil...
salt ağustosböceklerine ait bir gece vakti
rengin henüz lacivertten ak çalmamışken
sinemden solgun bir yıldız gibi kayıveren sızımı
ıskalarken delik deşik balıkçı ağı
gemiler minicik ümitlerime artık hayal kalırken
sersefil aşk batan günle hemhal olurken
suya düşerken soluğa dair arzusu bendeki ağzın
bir ağustos günü/ tam da öğle sonrası
nasıl iniverdimse şu kuyuya
anamın çok sancılı karnından
aklım burda kala kala el sallamak
canımı ala vere/ binbir dalavere dünyaya/ ve
ağulu bir toz bulutuna bulayarak sıcak yazı
senin tuzlu kollarına sığınmak;
güzelden öte gazel olurdu da...
henüz dinlemediğim senfoniler var
yârin yüzünde silemediğim küllü hüzün
üzüm gözlü kızlarıma
düğün günü söylenecek iki çift sözüm
bir de güzüm var gözüm
daha göreceğim pek çok güzüm var
acele etme/ tamam;
nasılsa öğrendin artık / benim...
kaşlarımın ardında gölgeli kaldırımlar
ve senin diplerinde gözüm var!
JD