11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3490
Okunma
Aldırma sağanak yağmurlara
Islansın bırak yüreğin
Aç bağrını fırtınalara
Dağlardan seller insin
Duygular, kararsızlık, kuşkular,
Dağılsın sulara
Artık ne istek, ne umut, ne tutku kalsın
Karanlık bulutları dağıtmasın rüzgâr
Bir yalandan ibaretmiş, kollarını açtığın
Yokmuş aslında ne gücü, ne yüreği
Zaman yok öğrenmeye artık gerçeği
Hiç utanır mı sevdiğinden, sevgili?
Ve hüzün doğurur mu özenle beslediğin sevgi?
Binlerce yenilgiden daha değerliyken
Daha yakınken yüreğine,
Dünyanın tüm değerlerinden
Ve sarp ruhuna yalnızca o ulaşmışken
Kanat çarpıntılarını göğsünde, dindirmişken
Senin gözlerinde okuyorum şimdi acı hakikati
Ve derin mezarlar kazıyorsun içimde ki ölenlere
Aşkımın masum gözleriyle
Asılınca güvenim adaletsizliğinin, ipiyle
Kıbleden esen yelin, rüzgârın kahkahasıyla
Biraz sonra boyunları vurulacak,
Son kalan sevdaların
Buz tutmuş o eski parkta
Bir hayat daha kayıp gidecek sonsuza
Tanrı soruyor, cevap vermek istermisin?
Bu nasıl bir yürektir ki, utanır sevdiğinden?
Diş biler aşkına ve lanet eder tanıdığına?
Bilirim gücünü sözcüklerin
Dize getirir yılanı bile
Bir kurşun olurda bazen
Vurur seni can evinden
Sen ey! Uykusuz geceler bahçıvanı
Gözlerime ne ektin böyle?
İnsan sevdiğinden utanır mı?
Bu acıyla bu aşk yaşar mı?
Ve bu gözler, sen gelmeden kapanır mı?