2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1751
Okunma

Yine gün doğudan doğuyordu hala, hala umutlar bitmemişti yani.
Dikilen fidanlar umut filizleniyordu.
Kuşlar yine çatıların en ücra yerlerine kuruyorlardı yuvalarını.
Yine rüzgâr, tüm hazinliğiyle esiyordu sonbaharda.
İçimdeki tarifi imkânsız yanım ağrıyordu yine… Yine çoğaltılmış acılar yüklüydü
heybemde… Yine hüzzam…
Dağarcığımda şekillendirdiğim bir ütopyanın peşindeydim yine… Sukutuna derin
anlamlar biriktirdiğim, duruşuna şekiller biçtiğim bir hayalin peşinde…
Biliyorum; hiç yeşermeyecek diktiğim fidanlar. Biliyorum, kendini karanlıklardan atan
bir yarasa savrukluğundayım.
Ama dedim ya; gün hala doğudan yükseliyor ve hala umutlar bitmemişti.
Sonra yollarından geçtim, kaybetmişini arayan çocuk masumiyetiyle. Kaldırım
kenarlarından yürüdüm…
Yerlere dökülmüş kurumuş çınar yapraklarını seyrettim, nedense tanıdık geldiler
bana; sararmış, kurumuş ve dökülmüş…
Karabasanlar çevirmişti yürek hanemi. Bağırmak istesem de sözler kelam olmuyordu
dilime.
Adımlarım boşluğa düşüyordu sanki…
Yüreğim boşluğa…
İnşirahlı cümlecikler aradım ağrıyan yanıma; yönümü çevirdim, sözümü çevirdim,
özümü…
Yüreğime düşürmekti, göklerden süzülen bir melek emanetinde ki kar tanelerini,
içime düşürmekti, üşümelere salmaktı beklide umarsız düşlerimi.
Ama dedim ya rüyaydı hepsi. Bitecekti nasılsa diğer tüm rüyalar gibi. Uyanacaktım
nasılsa, belki etkisinden kurtulamayacaktım bir süre, ama bitecekti… Her rüya gibi.
Ama hayra yormalıydım gördüğüm düşlerimi. Acıtsa da, sevince de salsa
benliğimi, “hayırdır İnşallah”a dönmeliydi dilim.
Anne’mden öğrenmiştim böyle demeyi. Nice karabasanları böyle telafi edermiş
Annem. Hayırdır dedim ben de içimden.
Hayırdır…
mehmet deveci
5.0
100% (1)