1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2708
Okunma
20 Haziran 2007 saat 02:00 - 04:00 (Gece)
I
Kırklar Yediler Meclisinde
Elindeki testiyi bırakıp anlatmaya başladı ihtiyar
Henüz düşmüştü simsiyah saçlarına aklar
Nereden başlayacağım bilmiyorum dedi anlatmaya
Gökten indirip bulutları yeri ıslatmaya
Sonbahardı geldiğinde bu şehre
Dönüp şöyle bir bakmıştı kızıl nehre
Söyle bana demişti ey şehir
Nerede benim için hazırladığın zehir
Alışması zor olmuştu kaldığı bu yere
Ama dönemezdi yerleşmişti bir kere
Yüreğinde kocaman bir sevgi denizi
Tanımıyorum bu şehri ve insanlar sizi
Anlatın bana bağrında ne yatar toprağınızın
Gönderdiler beni bir gün on yedimde ansızın
Toplandı kırklar, yediler bir gece
Sordular çözümsüz bir bilmece
Neyse seni senden ayırıp buraya getiren
İçinde bir volkan ki seni yiyip bitiren
Sana ağlamayı öğretecek önce
Baktığın her yeri son kez görünce
Soluduğun her dakika her saniye
İnan bize dönmeyecek bir daha geriye
Divane dolaşacaksın iksirin etkisiyle
Bir gün uyanacaksın kalbinin sesiyle
Ellerin alışacak kalem tutmaya
Dünyaya mücerred bir gözle bakmaya
Yıllarca arayacaksın içindeki kurdu
Çok önceleri gelip kalbine taht kurdu
Uyku haram olacak, yaşamak zor
Seni yakıp tutuşturacak içindeki bu kor
Şimdi sen düşün, imsak vaktidir
Bu son değil görüşmemizin sadece ilkidir
Ulumaya başladı bak dışarıda köpekler
İnerken yeryüzüne saf saf nurdan melekler
Gittiler birer birer kırklar, yediler
Elime bir kalem, gönlüme dert verdiler
Kalktı abdest aldı testiden
İki rekat şükür kıldı gönülden
Bu nasıl bir bilmece Allah’ım
Önümde beni mi bekliyor günahım
Uykuya daldı güneş doğarken
Bir rüya gördü çiçekler açarken
II
Gördüğü Rüya
Çölde su içiyordu kana kana
Katılmış gidiyordu büyük bir kervana
Sordu bedeviye nereye bu yolculuk
Yüreğim yanıyor, öldürecek beni susuzluk
Yüz sürmeye gidiyoruz aşk meclisinde
Cevap aramaya Leyla’nın elbisesinde
Orada saklıdır aşıkların aradığı cevaplar
Göreceğiz Mecnun yıllardır niçin ağlar
Neydi pusulası Mecnun’un Leyla’yı ararken
Hissettiği onunla saatlerce susarken
Aylarca susuz, kuru bir ekmekle
Nasıl yaşar Leyla’yı bir kere görmekle
Yıllardır yürüyoruz o eşsiz diyara
Karşılaştık yolda binlerce ihtiyara
Onlar da düşmüşler yıllar önce bu sevdaya
Çoğu kaybolmuş çölde kavuşamamış Leyla’ya
Yolumuz uzun, gece çökecek birazdan
İzler kaybolacak esen deli rüzgardan
Sakın kopma bu aşk zincirinden
Kaybolup gidersin bırakırsan elinden
Allah’ım nerdeyim ben anlamıyorum
Bu olanlara, susuzluğa dayanamıyorum
Yol göster bana kaybolup gideceğim
Bu ıssız yerde tek başıma mı öleceğim
Derdim nedir bilsem ararım dermanı
Okuyamıyorum karanlıkta gönlümdeki fermanı
Uyandı düşünden ter içinde
Anlamadığı sözler vardı dilinde
Allah’ım bana neden verdin bu derdi
Öyle bir dert ki acısı kalbimi deldi
Kalktı yüzünü yıkadı abdestten kalan suyla
Sokağa attı kendini geceden kalan soruyla
III
Kitaplar Arasında
Hemen girdi gördüğü ilk kitapçıya
Dayanamıyordu artık bu acıya
Karıştırdı birkaç eski kitabı
Bulamadı aradığı hiçbir cevabı
Adam sordu aradığın nedir delikanlı
Dolanıp duruyorsun böyle heyecanlı
Anlat derdini belki yardımım olur
Delice arayışın, koşturman son bulur
İçimde sürekli bir düşünce var
Önümde kocaman beton duvar
Bilmiyorum sebebi nedir bu yangının
Nereyi gösterir ibresi bu pusulanın
Çöldeydim Leyla’ya gidiyordum
Saatlerce aç, susuz yürüyordum
Çok kalabalıktı, çöl karanlık
Ne bir yıldız ne de bir aydınlık
Adam baktı delikanlının yüzüne
Bir titreme çöktü sesine
Sen bade içmişsin pirin elinden
Artık düşmez Leyla senin dilinden
Ciğerin yanar, dudakların kurur
Acıların ancak Leyla’yla son bulur
Kalbindeki bu ağrı aşktandır
Ama sende zaten vardı çoktandır
Aradığın derman kitaplarda yoktur
Bulamazsan çekeceğin acı çoktur
Rüyandaki çöl senin hayatın
Karşılaştığın kervan da bahtın
Ya kaybolacaksın çölde tek başına
Ya da gideceksin Leyla’nın yanına
Allah’ım bu nasıl bir baht
Ne saltanat kaldı ne taht
Nasıl bulacağım Leyla’yı kaybolurum
Leyla’sız bundan sonra nasıl solurum
IV
Sevgiliyle Karşılaşma
Çaresiz dolaşmaya başladı sokaklarda
Sevgiliyi arıyordu gözleri uzaklarda
Günler geçerken kızıl göğün altında
Bir gün ay yüzlüyü gördü gülistanda
Sarhoş olmuştu üzüm suyundan
Belli oluyordu sallanıp duruşundan
Düşecekti sendeleyip yüzüstü yere
Sarıldı ani bir hareketle incecik beline
Öyle bir duruşu vardı ki mahsun
Kana karışmaya başlamıştı efsun
Sen dedi gerçek misin yoksa hayal
Ilık ılık esmeye başladı gönlümde karayel
Yıllarca aradı gönlüm gerçekle karışık tahayyül
Bitti artık geride kaldı hayatımda eylül
Bu nasıl duygu nasıl bir hayal
Yokluğunda gönlüme hakim olur melal
Zaman gergef işliyor ömür geçiyor
Bak bir Can Canan’ı ne çok seviyor
Esirgeme benden bir kadeh şarap
Sunmazsa ellerin bu can hali harap
Seni gökten indiren kudrete hayranım
Sen benim melikem hükümdarım Sultanım
Ya sunacaksın aşk tepsisinde abı- hayat
Ya da hüzün verip alacak canımı memat
Yüzünde bin parça ay elif olmuş
Dişlerin yüzünde güneş gibi durmuş
Her bir teline değişmem dünyayı
Nasıl unuturum gerçek değilse bu rüyayı
Zülüf toplanmış şakaklarına düşman gibi
Göstermiyor ay yüzünü deli ediyor beni
Dünya saltanatını yıkıp başıma geçirdi ay yüzlü
Hiçbir şeyi ve kimseyi görmüyordu gözü
Benim hüznüm bana yetiyor istemem aşkını
Görmüyorum ne seni ne de yüreğindeki taşkını
Kadehime şarap değil zehir doldurdun
Bahçemdeki bütün gülleri soldurdun
Kaldığın yer mezarım olsun kabul et
Her gün kabrime gelip bana dua et
Sensiz bir hayat ancak ölümdür bana
Son kez söylüyorum Sultanım artık inansana
Gidersem buralardan gelmem geriye
Aklım gider sensiz dönerim deliye
Meczup gibi dolanırım çöllerde
Mecnun olurum beni duyarsın dillerde
Ayrıldı gül kokulu sevgilisinden
Çıkarıp atamaz artık onu gönlünden
Düştü yollara sevda ikliminde
Yürüyordu çölde Kenan ilinde
Bir serap gördü durdu bekledi
Nabzı yavaşladı kalbi tekledi
Uzandı Tuğba ağacının altında yari bekledi
Saatler geçti günler oldu ay yüzlü gelmedi
aşk devam ettikçe devam edecek...