11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1918
Okunma
Omuzumuza zaman yüklenir tüm hıncıyla
Geçiyor işte bahar bakıp bir göz ucuyla...
Sadakatine sadık kalırken siyah güller ,
Dilini çıkarıyor menekşeler, laleler...
Bir özlem denizinde kururken dil ve damak,
Nasıl da geç aymışım, bu mu halden anlamak ?
İçim de yıkılırken, her gün ışıklı bir kent,
Gelir mi geçmişime, şöyle atsam bir kement ?
Lezzeti ne dünyanın, ağlamak mı, gülmek mi?
Ne dersin, söyle gönlüm, bu bir kuru emek mi ?
Sarhoş da olamadım, ıhlamur kokusuyla ,
Geçiyor işte güneş, kalınca sakosuyla...
Buğulanırken başım, keskince bir ayazda ,
Buz kesiyor bak işte, elim, ayağım yazda.
Son sınıra dayanmak, yorulmak gide gide ,
Geçince gençlik çağı, kâr etmezmiş gölgede.
Çırılçıplak düşerken, ortasına bir kışın,
Baktığın yerde kalır, düşük yapar bakışın.
Güzellik el değişir, değişirmiş gibi yer,
Kim binecek kısrağa, vursan da gümüş eyer ?
Hani kişner derdiler, sahibine göre at ;
Ne günün hükmü kaldı, ne anlam taşır saat.
Sandım bir an geçmişim altında kaldı çığın,
Bir tek uzuyor şimdi, saçları karanlığın...
Hayat ağacımıza düşerken bir gölgelik ,
Fazla seçemiyorum, gördüğüm iki belik .
Karanlığın ıslığı, baskın gelirken sur’ a,
Geçti vuslat zamanı, bakmam artık kusura.
Hayrettin YAZICI