8
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1085
Okunma
kimsesiz ahşap konaklara bin yangın verip, bir kıvılcım bile almamışım
rayların üstünde bağrım çıplak, vatmansız tramvaylara parçalanmışım
onun için ben aldırmıyorum sen de aldırma, gecenin ayazında
sakallarıma düşen yağmur damlalarının, buz tutmuş olmasına
birazdan güneş doğar, bu da geçer nasılsa…
/bütün ışıklar birden sönünce nasıl da soğudu saatler, üşüyorum/
bu saatler el-ayak çekilmesi değil, şehrin can damarlarının kesilmesidir
sinemalar uyutunca içlerindeki dünyayı, gerçeğin sokağa dökülmesidir
aklıma gelmeyen aşk şarkıları için, koparmışken sazımdaki bütün telleri
atamadığım çığlıktan hece bile değil, sensizliğimin taş gibi sessizliğidir.
/denizinin suyu çekilmiş bir gemideyim, iskele-sancak kör karanlık/
sokak kedilerinden duymak, çöp tenekelerini saran aç kokulu nefesleri
kapalı kepenklerden izlemek, yüreğinin yanında solda sıfır zenginlikleri
iki ara bir dere kimsesiz içtima yerinde, bizim işimiz değildir beklemek
ama böyle yaşatmaktadır bu saatler tüm sevgileri, neylersin canımın içi.
/şimdi kuru sessizlikten sayıp kendimi, gelip uzansam yanına düş gibi/
kuşların kanatlarını açma vakti de gelecek, tünedikleri ağaç dallarında
uyanacak balıklar uykudan, yakamozlarla seviştikleri dalgalar arasında
işte o zaman bitecek softa yalnızlığım, dolacaksın gözlerime ilk ışık gibi
hesaplaşma ve körkütük kötülüklerden uzak, gene ikimizin dünyasında.
/güneş yeni bir güne doğmaya tövbe etmişken, sen ısıtır mısın beni/
ırmak boyunda, yağmura inat, rüzgara karşı ve mavisiz denizlere doğru
buzu çözülmemiş sakallarımla, iliklerimde daha da hissederken soğuğu
ve yürürken amaçsız, gün görmemiş karınca yuvaları arasında
bir gemi gökten zembille iner gibi, bekler mi beni hala limanda
güneş asla doğmayacak olsa da, bunu söyle bana…
Cevat Çeştepe
5.0
100% (2)