23
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1964
Okunma

biz de istedik pembe düşlerden sonra
buz mavisi sabahlara uyanmayı
fena mı olurdu
alnımızdan öperek uyandırırken annemiz
babamız açsaydı yan odada radyoyu
aralanmış pencereden sokağa salınan
türkülere karışsaydı kızarmış ekmek kokusu
biz de biliyorduk sabahın erken vakti
en güzel sesin
çay bardağında dönen kaşıktan çıktığını
bir de kuşlar elbet/ cıvıl cıvıl öten kuşlar...
anne yoksa/ yoksa baba
türkü söylenmiyorsa radyoda
ve çay kaşığı dönmüyorsa bardakta
insan fark etmiyor buz mavisi sabahlarda öten
şen şakrak kuşlar olduğunu
neyimiz eksikti ötekilerden bilemedik de
neyimiz fazlaydı ezberlemiştik
ağrımız/ sancımız/ yürek sızımız
ki bu sızı öksüzlüğün sızısıydı
daha bir derinden gelirdi/ en derinden...
bu sızı yapmıştı bizi iki bedende tek yürek
ve bir yemin ki dilimizde pelesenk;
biz benzemeyecektik kimseye
ve kopmayacaktık birbirimizden ölünceye dek
sırf bu sızı yüzünden
sırf bu yemin yüzünden
ötekilerden daha erken öğrendik
dışımızdaki derdin çaresini içimizde bulmayı
biz de istedik
buz mavisi bir günü sindirip tenimize
gül kurusu akşamlara kapanmayı
oysa kapanmadı gözlerimiz
incecik damlaları dökmeden evvel
bir de yağmur elbet
bir ninni gibi usulca dokundukça camlara
biz de istedik gül kurusu düşler kurup uykulara dalmayı
biz bildik ki
öz bir anne öpmedikçe o nazlı yanakları
işitmezdi kulaklar yağsa da yağmur ninni misali/
sabahlara dek...
bozmayacaktın yeminini ah!..
beni bırakmayacaktın
biz seninle ikimiz
kalbinde üvey acı ağırlayan çocuklardandık
söylesene şimdi bana
buz mavisi mi/ gül kurusu mu
yoksa katran karası mı
senin vicdanın ne renk?
JD