7
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2385
Okunma

sıyırıp atınca can gömleğini, geride kalan mânâ insan dediğin…
Bir küçük pencere bir çizgi ufuk
Yedi renkli gözdür insan dediğin
Yedi deniz yedi dağ dip ve doruk
Ortasında sözdür insan dediğin
---Açılır çenesi uzanır dili
----Dil ki yumruk kadar yürek kandili
-----Kendi yanar kendi yandıkça yakar
------Olgun başaklarca eğilmez başı
-------Düşer tepesine lapa lapa kar
--------Yağar da yağar...
Ilıca kar suyu damarında kan
Başparmak ucunda efsunkâr cihân
Süslü kaftanların bakma süsüne
Kabuk değil özdür insan dediğin
---Kabuk nedir kırılır, düşerken gider süsü
----Beşerin bin çilesi canın içinde özü
-----Kanadıkça kanatır yaralı için közü
------Hem otar hem sağaltır özün darası erdem
-------İçtiğin suyun gözü görünmeyene merhem
Bir yasak elmanın tadındadır zan
Akıllı yüreğin kabındaki can
Köklerinde hava dalında mürver
Okunmamış cüzdür insan dediğin
---Açılan sayfada görünür sûret
----Sûreti bezeyen kemik ile et
-----Kemiğin içinde iliğe hürmet
------Karanlığa doğan ışık hûzmesi
-------Bengisu akıtır çeşmesi, rahmet
--------Diyerek erdiğin sır bu değil mi?
Varırsan menzile arşa yedi kat
Görünen sûreti, sırda hakikât
Mülkün sahibine kâinat ayna
Aynada ki yüzdür insan dediğin
---Yetmiş iki millet görünür orda
----Kimi Karun gibi kimi de zârda
-----Kimi iblis kimi Cebrail melek
------Türlü don içinde gezinir felek
-------Kimi mürşit kimi münkir, nedâmet
-------Hırkasını giyen değil mi insan?
Bir nefesle doğan güne merhaba
Daha emeklerken vedâ sahaba!()
Koşarken göremez, karanlık her yan
Geceyle gündüzdür insan dediğin
---Çınar olsa ne yazar? kırılır düşer bezer
----Duyulur zelzelesi, yele gider selesi
-----Yıkılası dağlar hey, bu ses de neyin nesi?
------Ezel-ebed âdem’ in canda pişen kafesi
-------Aramazsan zâhiri görürsün düzde özü
--------.Mânâdan anlayana kısasa kısas sözü
Her gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı, yeni bilinmeyenlere, yeni karanlıklarla aydınlıklara gebedir.Toprak doğurgan; gece gibi, gündüz gibi ve insan…
Her doğum nurludur; beraberinde ne getireceği bilinmese de, o bilinmezliklerdir insan belleğinin ufuklarını taşırarak uzakları keşfe zorlayan.
Kainat…Ne derin, ne dipsiz bir sözcük! Ve insan…
Kanatarak kanayanın, -anlamsızca- yok ederek yok olanın ta kendisi değil midir, insan?
Kâinat ve insan…Her ikiside çiçek tohumlayabiliyor; farklı farklı, acı tatlı. Bazı sırnaşık bazı uysal ama, hep çeşitlendirilmiş ekeneklerle hasat zamanı ektiğini biçiyor(!) lar; yapışık ikizler gibi , biri olmadan diğeri de olamıyor; tamamlıyor, anlam katıyorlar birbirlerine. Ancak, zamanı geldiğinde biri diğerini koynuna alarak yeni alanlar yaratıyor geriden gelenlere.
Her ikisi de sevecen, lütufkâr, merhametli, aşk dolu.Yalnız birinin sadakat anlayışıyla diğerinin ki farklı. Biri sadık ve kendi doğasına göre bir nizam tutturmuş. Diğeri, sadık gibi görünse de sonuçta sütü çiğ içmiştir; ihanetin her türlüsü onda!
Biri gökleri gürleterek öfkesini belli eder, diğeri karnından gürleyerek(!) …Ama işte, seviyorum ikisini de…İkisi olduğu sürece var olma çabalarımın bir anlamı olacaktır, biliyorum… Ki, öyledir de…
Hoşçakal karanlık, merhaba şafak…
Hoşçakal dün ve dünde kalanlar, merhaba yeni gün ve günle gelecek olan…
Merhaba umut çiçeğim, bütün çiçekler ve hayat…
Merhaba güzellikler! Güzel insanlarım, dostlarım, canlarım merhaba…
Refika Doğan
(*)-sahaba: sahibine, anaya babaya, ebeveyne.