5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1383
Okunma
zaman eylül
zaman kızıla teslim
ve karanlıktan çıkıp bir trajik senfoniyle
tekrar karanlığa dönerken
sonsuzluğa yakarır nefesim
cılız cüssesiyle
ve bir akşamüstünde yanılmışlığım
rüzgâr soluğunu geceye saklarken dalga dalga
tutsak olur hiç görmediğim diyarlara
gün düşer artık yollardan
yedi renk gülümsemekten bıkar yalnızlığım
anlarım
biteviye yazan bir ben
bir ben hiç sökmeyecek şafağa yanan
(bilir miyim nedir şimdi mısradan sızan)
küskün bakar Seine batı kıyısından
Brel’in kollarında dans ederken karamsarlığım
ağlayarak kaçar bir Venüs heykeli
eski çağlardaki agorasından
oysaki yalnızca sen
yalnızca gölgen
bu akşam kaldırımlarda susan
ve bistrodaki piyanonun siyah beyaz tuşlarında
gamzelerindeki esrardı ölesiye yanan
ve acıya tutsak duyguların
zaman Paris
günü neden yakalayamadık
neden sorgulayamadık
çağlayanlarını dur durak bilmeyen o berrak ırmağın
o ellerimizdeki hayatın
(geç kaldık leylekleri uğurlamaya)
yarın yok
dün yok artık
ölümsüzlük yeminleri hep yalan
yalan buzukiden dökülen tüm hasret nağmeleri
tüm o rebetiko ezgileri
bugün yine durup durup geçmişimize ağlamadık mı
gitarında yine aynı terane
aynı keskin poyrazın başı dizlerinde
zaman Ada
iyi bak avuçlarına
akşam güneşinin enkazını ve diyetini gör
ve yan rengarenk günahlarında
zaman kimsesizlik
zaman merhametsizlik zamanı
hiç söylenmemiş ve söylenmeyecek öyküler
ve hiç çizilmeyecek resimler
ve yarınlardan gitme zamanı
(ne yazık
kahrettik algılayamadığımız yazgıya)
geç kaldık Kosta
biliyorum
geç kaldık yaşamaya
ADALI DERGİSİ_Ekim 2006
Feride ÖZMAT