Okuduğunuz
şiir
13.8.2009 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Şiar…
- Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz…-
Hangi sözcük anlatır nasıl yandığımızı Küle dönmüş bir yangın ortasındayken ömür. Hangi lehçe zikreder çok usandığımızı Gördüğümüz her anın arkasındayken ömür. Say ki biz, feda edip ati için bedeni Bir insan-ı kâmilin olurundan el aldık. Say ki biz, yok sayarak menzili terk edeni Islanmış bir kirpiğin yağmurundan el aldık.
Çünkü biz, can vermeye hazır beklerken aşka İhanet, göğsümüzün bağrında filizlendi. Çünkü biz, tanımazken melâl-i aşktan başka Karanlık, bilinmezin kuytusunda gizlendi. Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık. Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.
Belki biz, levh-i mahfuz yeniden yazdı diye Vazgeçtiğimiz anı yaşıyoruz durmadan. Belki biz, gördüğümüz hayaller azdı diye Kahrettiğimiz canı taşıyoruz durmadan. Belki biz, hiç bilmeden nerede bittiğini Fark etmeden, bir aşkın kusurundan el aldık. Belki biz, hiç bilmeden nereye gittiğini “Enel Hak” şiarının Mansur’undan el aldık.
Yani biz, eskiyenin eskittiği takvime Bir gün daha ekleyip uzattık nihayeti. Yani biz, bir güz daha ekleyip her iklime Doğru saydık bin yıldır duyulan rivayeti. Yani biz, hatırlayıp unutulan her şeyi Fethedilmiş bir şehrin son surundan el aldık. Yani biz, sevda ile bir tutulan her şeyi Yalan kılıp hüsranın tek nurundan el aldık.
Şimdi biz, ne söylense; “eyvallah” demek için Kulağımızı sağır, gözümüzü kör kıldık. Şimdi biz, melanete “illallah” demek için Bedeni aşka uzak, yüreği nankör kıldık. Şimdi biz, bir şafağı beklerken hiç bıkmadan Güneşin terk edilmiş onurundan el aldık. Şimdi biz, bildiğimiz doğru yoldan çıkmadan Gecenin unutulmuş huzurundan el aldık...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Genelde, şiirlerde; şiirsellik ve şiirsel kalitenin, özelde, hece şiirlerinde; usûl ve erkân, heceye bakış, tarz, anlamsal derinlik, duygu aktarımı, bütünlüğün sağlanması ve okuyucuya duyguları yaşatabilme becerisinin nerede ise ortadan kalktığı günümüzde, doğrusu; etkileyici ve akılda kalmayı başaran hece şiirlerini bulabilmekte zorluk çekiyoruz. Hâl böyle olunca da hece şiiri konusunda önyargıları, edebî ciddiyet ve donanımdan yoksun âfakî eleştirileri, çağdaşlaşmayı kültürel ve edebî mirası sadece eski olduğu için inkâr etme gafletine düşenleri sıkça görmekteyiz. Doğrusu, Divan Edebiyatı’nda çok sıradan kabul edilen;
“ Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi “ ( Muhibbi)
..bu beyitteki ahengi, anlamı, derinliği birkaç sayfada anlatamayacak olanlara söyleyecek çok şeyimiz yok elbette. Ama, heceye gönül verenlere ve özellikle şiiri ciddiye alanlara söyleyeceklerimizi dün söylediğimiz gibi bugün de ve ömrümüz olursa yarın da söylemeye devam edecek, gözümüze takılan şiirleri bu sayfalarda mercek altına almaya gayret edeceğiz..
12 Ağustos 2009 Tarihinde sayfalar düşen bu şiire gelince;
Şiire yüzeysel baktığımızda; 8 + 8 li bir beyitten oluşan girizgâh bölümü, sonra 8’li mısraların oluşturduğu beş benden oluşan, 7 + 7 hece ölçüsü, “ ababcdcd……” kafiye örgüsüyle örülen bu çalışmada; bir tanesi yarım olmak üzere tam ve tunç kafiyelerin sergilendiği, kafiye sıralanışında da ses ahenginin ön plana çıktığını görüyoruz.
“ -Acaba dörtlü kıta şeklinde ( hazır kafiye örgüsü de bölünmeye müsaitken) bu çalışma tasarlanamaz mıydı “ sorusu akla düşmesin diye şair, her bendin ikinci dörtlüğüne başlarken:
“ Say ki biz…., Çünkü biz…,Belki biz…, Yani biz…., Şimdi biz….” gibi vurgularla başlamış ve bu vurguları aynı kıtada ikinci kez tekrar ederek bölünmemesi sadece görsel tasarım olarak değil anlamsal tasarım olarak da düşünüldüğünü ve oluşumun tesadüfi oluşmadığını ortaya koymuştur.
Şu söylenebilir miydi? “ -Madem ki bir bendi iki çapraz kafiyeli dörtlükten oluştururdunuz keşke sekizli bırakmasaydınız da bir ya da iki mısra ilave etseydiniz..”
Şüphesiz bu tarz şiirlerde bu uygulamanın olumlu ve olumsuz neticeleri olabilir bana göre.
Olumlu yönü: İki çapraz kafiyeli dörtlükten oluşan bende ilave edilen bir ya da birden çok mısra ile sesin bend sonlarında anlam vurgusu ile kendi başına daha sağlam bir görüntü sergilemesi sağlanabilir.
Olumsuz yönleri ise: a)Genellikle bu ilaveli bendlerde gördüğümüz şiirlerde; şiirsel akıcılığın ve bütünlüğünün sekteye uğraması, b) Bendler arasındaki geçişlerde sesin ve anlam devamlılığın sağlanamaması, c) Hele, onlu mısra sayısını aşan bendlerde mısra kalabalıklığı gibi algılanması.
Bu tercihi yapacak olan elbette şiirin şairidir. Bu çalışmada gördüğümüz ise yazılan her şeyin gayet güzel oturduğu ve kıvamında olduğudur. Yani şiir, yüzeysel ve görsel olarak hatasız oluşturulmuştur.
Şiirlerin en önemli kısmı elbette içerik, anlam, ses, sürükleyicilik, duygu aktarımı, anlamsal derinlik ve devamlılık olduğuna göre bu şiirin bu yönlerine daha çok önem vereceğiz.
Öncelikle; gerek kelime gerek mısra uyumunda dokusal bir uyumsuzluk göze çarpmamaktadır. Yerleştirilen her kelime ve mısra yerine oturmuş, “ merasim taburu “ görüntüsünü ve uyumunu şiirin bütünsel ve bendsel dokusu ile bir çakışma ve zıtlık göstermeden sergilemiştir. Bu uyum, ses görüntüsünü akıcı hâle getirdiği gibi gerek mısra gerek bend gerekse şiirin bütününde “ duvar çarpma ” ya da “ şelâleden düşme “ diye adlandırdığımız olumsuzlukları göstermemiş ama okuyucuyu uyutacak bir monotonluktan da uzak kalmayı sağlamıştır. Özellikle iç vurgular, (te’kid) teşbihlerdeki sıradanlıktan uzak ve sağlamlıklar sesin ve akıcılığın bir mühendis ölçüsüyle hesaplandığı izlenimini vererek, “okuyucuyu silkeleme “ prensibini gayet güzel başarmıştır. Okuyucu ilk mısradan hatta girizgâh bölümünden son mısraya kadar dikkatlice ve zevk alarak “şiir okuma zevkini” dimağında hissetmiştir.
Anlamsal olarak:
Başlangıç bendinin ilk ve üçüncü mısrasındaki;
" Hangi sözcük anlatır nasıl yandığımızı " " Hangi lehçe zikreder çok usandığımızı "
Soruları ile başlanılıp, ikinci ve dördüncü mısralarda;
" Küle dönmüş bir yangın ortasındayken ömür." " Gördüğümüz her anın arkasındayken ömür."
soruların oluştuğu hâl ve ahvâli de duyurması sadece sorgulatmayı değil “ hangi hâlde hangi hâl üzerinde olunduğunu da muhatabına hatırlatarak bir kafa karışıklığına meydan vermemeyi başarmış ve daha ilk mısrada dikkatlerin şiire yoğunlaşmasını sağlamıştır.
( Özellikle hece şiirlerinde giriş bölümünü çok önemlidir. Ya insanı uyutan bir ritim ya rehâveti açan bir silkeleme görülür ki; eğer kendini okutmayı başarabilmişse bu his şiirin sonuna kadar devam eder.)
Bu şiirde, şairin; ne söylediği ne anlatmak istediği, anlatılmak istenen ile okuyucunun anladığının aynı noktada bileşip birleşemediği konusuna gelince; Mısra aralarında mesajlara baktığımızda girizgâh bölümü aslında şiirin şifrelerini okuyucuya veriyor sanki;
“- Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz”-
Mısralarındaki hâlin beyanı cân- cânân ve gönül – aşk eksenindeki bakış açısını, bu değerlere zihnin bakışını ve bedensel fedakârlığın hangi noktada olduğunu gayet iyi açıklıyor. Aslında burada birkaç durum ve bu durumlara verilen bazı mesaj gözden kaçmıyor.
a) Biz bu hâldeyken, bizim bakış açımız, felsefemiz bu iken, bizde cân, cânân uğruna nelerin feda edildiği, edileceği göz önünde iken muhatap olacağımız ve verilecek olan karşılığın düşüncelerimizle ve bakışımızla örtüşmemesi asla bize sürpriz olmaz. Çünkü biz şahsa değil derinliğe ve misyona odaklanmışız..
b) Güncel ve ufak kayıpların bize yaşatılması, ufak düşünülmesi bulunduğumuz durumu ve yüklendiğimiz misyonu kesinlikle etkilemez ki; biz O’na ve O’nda kaybolmayı şiar edinmişiz.
c) Zamanın ve zamanenin dejenerasyona uğramış bakış açısı karşısında dimdik ayaktayız.
Elbette, şiirin içindeki hayal kırıklığı olmasa da bir sitem duygusu hissediliyor;
Mısralarının vurgu yaptığı bu duruma verilen cevap ise gerek mısra tekniği gerek anlamsal isabet gerekse teşbih sanatı olarak oldukça etkileyici;
Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık. Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık
Burada öne çıkan bir başka vurgu var ki; doğrusu üzerinde durmadan geçmek istemedim.
“Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık.”
Biliyoruz ki; “ Rahman “ ve “ Rahim ” Allah’ın (cc) isimlerindendir. İlk bakışta aynı anlama gelen iki isim neden kullanılmıştır? Şair kelime sıkıntısı ve hece kaygısı mı taşımıştır? Elbette hayır!
Bu iki isim Allah’ın (cc) isimlerinden ikisi olmakla birlikte ihtiva ettikleri anlam itibarıyla ayrıca iki ayrı özellik taşırlar. Rahman ismi: Dünyada bütün mahlukata rızık veren, yarattığı her canlının yaşamını devam ettirecek rızkı garanti eden anlamındadır. Rahim ismi : Dünya hayatından sonraki hayatta, sadece; dünyada kendine tâbi olan ve itaat edenlere rızık ve ihsanda bulunan anlamındadır.
Bu anlamlar göz önünde bulundurulduğunda ( bilinçli kullanıldığını düşünüyorum) ve ardından ;
Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.
Mısraları ile devam edilip bend finali yapılması; özgüvenin ve bir meydan okumanın açık bir ifadesidir. Ama, bu meydan okumadaki üslûp ve ahenk o kadar ince bir çizgi ve estetik ile sergilenmiştir ki; Rahman ve Rahim özelliklerine yapılan teşbihin Nemrut’un ateşine İbrahim’in (as) teslimiyeti ve İbrahim’in Rabbi’nin “ .. yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ İbrahîm “ ( Enbiya 69) nidâsındaki; sâhip olunan mutlak gücün azametini hatırlatırken, ciddiyetin sonucundaki şefkat noktasını ön plana çıkarmayı da ihmal etmemiştir.
Ayrıca; şiire güç anlamında damga vuran bir ifade daha var; “..Biz..”..
“ Biz “ ifadesi başta Kur’ân’ı Kerim’de Yüce Yaratıcının kendini tanımlayan (nehnu) mutlak ifadesi başta olmak üzere, gücü simgeleyen her devlet, şahıs ve bireyin kullandığı bir ifadedir. Tasavvufta “ benliği “ dizginlemek, ondan sıyrılmak, nefsi muhatap almamak ve şımartmamakla özdeşleşmiş olsa da biliyoruz ki; “ biz “ “ ben ” in çok fazlası ve gücün değişmez sembolüdür. Bu tercih, şairin; ağlayıp sızlayan, derbeder bir görüntüden uzak dimdik durabilen, vakarlı ve asil bir görüntüyü benimsediğini; kırılsa, paramparça bile olsa bükülmeyecek bir yapıda olduğunu;
“ Enel Hak” şiarının Mansur’undan el aldık.”
..mısraı ile de gayet net bir şekilde ortaya koyuyor.
Hülâsa; sağlam, ayakları üzerinde durabilen, vakur ve güçlü bir şiir.
Özelde heceye, genelde şiire olan katkılarınız ve ciddiyetinizden dolayı; Teşekkürler Yavuz DOĞAN
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ 1 Kasım 2010 http://www.mehmeteminturkyilmaz.com/i/2168/dikkat-ceken-bir-siir.html
Yıktın beni Yavuz abi... Susmak gerek böyle şiirler karşısında...
Abi senden habersiz üniversite de senin şiirleri okurdum hocalarıma verirdim affına sığınarak... Şiiri çok seven bir hocam vardı 2 oda dolusu kitap okumuş. Ve şunu söylemişti senin şiirlerden okuyunca. Bu isim son 40 yılın en büyük şairidir erol... Sayende çok ders geçmişliğim var abi:))
- Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz…-
Hangi sözcük anlatır nasıl yandığımızı Küle dönmüş bir yangın ortasındayken ömür. Hangi lehçe zikreder çok usandığımızı Gördüğümüz her anın arkasındayken ömür. Say ki biz, feda edip ati için bedeni Bir insan-ı kâmilin olurundan el aldık. Say ki biz, yok sayarak menzili terk edeni Islanmış bir kirpiğin yağmurundan el aldık.
Çünkü biz, can vermeye hazır beklerken aşka İhanet, göğsümüzün bağrında filizlendi. Çünkü biz, tanımazken melâl-i aşktan başka Karanlık, bilinmezin kuytusunda gizlendi. Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık. Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.
Belki biz, levh-i mahfuz yeniden yazdı diye Vazgeçtiğimiz anı yaşıyoruz durmadan. Belki biz, gördüğümüz hayaller azdı diye Kahrettiğimiz canı taşıyoruz durmadan. Belki biz, hiç bilmeden nerede bittiğini Fark etmeden, bir aşkın kusurundan el aldık. Belki biz, hiç bilmeden nereye gittiğini “Enel Hak” şiarının Mansur’undan el aldık.
Yani biz, eskiyenin eskittiği takvime Bir gün daha ekleyip uzattık nihayeti. Yani biz, bir güz daha ekleyip her iklime Doğru saydık bin yıldır duyulan rivayeti. Yani biz, hatırlayıp unutulan her şeyi Fethedilmiş bir şehrin son surundan el aldık. Yani biz, sevda ile bir tutulan her şeyi Yalan kılıp hüsranın tek nurundan el aldık.
Şimdi biz, ne söylense; “eyvallah” demek için Kulağımızı sağır, gözümüzü kör kıldık. Şimdi biz, melanete “illallah” demek için Bedeni aşka uzak, yüreği nankör kıldık. Şimdi biz, bir şafağı beklerken hiç bıkmadan Güneşin terk edilmiş onurundan el aldık. Şimdi biz, bildiğimiz doğru yoldan çıkmadan Gecenin unutulmuş huzurundan el aldık...
BUDA SANA KAPAK OLSUN DER GİBİ İÇİNDE NE ANLAMLAR GİZLEYEN BİR ŞİİR... YAZAN YÜREĞE SELAM OLSUN.. HAYIRLI BAYRAMLAR, BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN... YÜCE ALLAH'A EMANET OLUNUZ...
Uzun ve güzel bir şiir 14 lü heceyle ustaca yazılmış dizeler kıtaları birleştirerek 8 mısra haline getirmişsiniz güzel bir deneme lakin okunmakta biraz zorluk çıkarıyor.Bence 4, 4 ayrılsaydı daha güzel okunurdu diyorum.Güzel şiirinizi gönülden kutluyorum.Yunus diyarından selamlar.
Böylesine güzel yazabilmek ne güzeldir... Finaldeki gibi eyvallah diyecek yüreklere sahip olmak bunu yazdıran belkide şiire şaire eyvellah bizden...başım üstüne... Selam ve sevgilerimle...
Şimdi biz, ne söylense; “eyvallah” demek için Kulağımızı sağır, gözümüzü kör kıldık. Şimdi biz, melanete “illallah” demek için Bedeni aşka uzak, yüreği nankör kıldık. Şimdi biz, bir şafağı beklerken hiç bıkmadan Güneşin terk edilmiş onurundan el aldık. Şimdi biz, bildiğimiz doğru yoldan çıkmadan Gecenin unutulmuş huzurundan el aldık...
Şimdi biz, ne söylense; “eyvallah” demek için Kulağımızı sağır, gözümüzü kör kıldık. Şimdi biz, melanete “illallah” demek için Bedeni aşka uzak, yüreği nankör kıldık. Şimdi biz, bir şafağı beklerken hiç bıkmadan Güneşin terk edilmiş onurundan el aldık. Şimdi biz, bildiğimiz doğru yoldan çıkmadan Gecenin unutulmuş huzurundan el aldık...
Say ki biz; Çünkü biz; Belki biz; Yani biz; Şimdi biz; Hepsi biz......Ne yapıyorsak güzel yapmak telaşıyla yapıyoruz öyle yazılsın öyle bilinsin diliyoruz. Var olsun yüreğiniz.
Çünkü biz, can vermeye hazır beklerken aşka İhanet, göğsümüzün bağrında filizlendi. Çünkü biz, tanımazken melâl-i aşktan başka Karanlık, bilinmezin kuytusunda gizlendi. Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık. Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.
Yavuz... bu muhteşemliği tekrar tekrar okumak için yanıma alıyorum... yeni kitabı da dört gözle bekliyorum...coşa coşa sesli hece şiiri okumak ne güzel... teşekkürler... sağol var ol kalemin ve güzel ailenle...
tebrikler sevgiler ve selam ile... aşk daim olsun... cg
abiciğim tebrikler sustum kaldım sen de bu kalem hüküm sürdükçe bizim gibi acemi şairlere çok malzeme çıkar var olasın günün şiiridir sevgim saygım çokça
..... Rahman-ı Rahimin desturundan Hz. İbrahimin düsturuna bizleri getiren kaleme selam olsun. Ki Hallac-ı Mansur gibi ''Enel Hak'' şiarına sahip olmak herkesin harcı değildir. Mansur deyince aklıma hikayesi geldi. Enel Hak(Ben Hakkım) dediği için mahkûm ediliri ve hüzcreye konur. Kapısında her akşam iki nöbetçi beklemekte ve kontrol etmektedir. Yine bir gece nöbetçiler hücreye dolan nurani bir ışık yüzünden şaşırırlar. ;çeri girmek isterler giremezler. Pencereden bakarlar içerisi ışıktan görünmemektedir.Hemen herkese haber verilir. Komutanlar diğer yetkililer koşar gelirler. Fakat kimse bir şey yapamaz. Nihayet sabah olduğunda bakarlarki Hallac-ı Mansur hücresindedir. Kimse ne olduğunu anlayamaz. Aynı günün gecesi bu sefer nöbetçiler hücre kontrolu yaparlar bu sefer hücrede kimse yoktur.Herkes mahkûm firar etti düşüncesiyle adamlar gönderilir tüm şehir altüst edilir sabaha kadar aranır fakat Mansur bulunamaz. Nihayet sabah olduğunda nöbetçiler hücreden sesler duyarak içeri bakarlar. Hayret Mansur oradadır. Herkesi büyük bir şaşkınlık sarar. Komutanlardan biri; -Bu ne hal'dir ya Mansur? Dün odana ışıktan kimse giremedi. Bu gün sen bütün gece yoktun deyince, Mansur; -Dün O ben de idi. Bu gün ben O'ndaydım der. Daha sonra Hallac-ı Mansur idam edilir. Bir rivayete görede derisi yüzülür. Suçu Enel Hak demesidir. Ben hakkım anlamına gelen bu söz yüzünedir.Hallac-ı Mansur bu sözü belkide ben haktayım, hakkın yanındayım anlamında da söylemiş olabilir ki zaten yukarıda anlatılanlardan da bu anlaşılmaktadır.Allahu Alem. Kutluyorum usta.
Çünkü biz, can vermeye hazır beklerken aşka İhanet, göğsümüzün bağrında filizlendi. Çünkü biz, tanımazken melâl-i aşktan başka Karanlık, bilinmezin kuytusunda gizlendi. Çünkü biz, bir hançerin terk eyleyip kınını Hem Rahman hem Rahim’in desturundan el aldık. Çünkü biz, kâinatın en büyük yangınını Gül kılan İbrahim’in düsturundan el aldık.
Şiirin içinde ve ruhunda kayboluyor insan, kaleminin ağırlığında kaldı yüreğim. Mükemmel bir şiir, yazdıran yüreğe yazan kaleme selam olsun.
- Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz…-
Girişi bile insanı etkiliyor .. Yavuz Doğan kalitesine yakışır bir şiir yine. Harikasın kardeşim. şiirlerinin bir mısrası bile altında Yavuz Doğan imzası olduğunu anlamamıza yetiyor.. yüreğine sağlık..
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.