0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
866
Okunma
son günlerde
bildiğim yerlerden geliyor bütün sorular
bu yüzden ayağa kalkmak icin zorlanmayışım...
işim başımdan aşkın
bıraksanız bir koltuk üzerine
uyuyup kalacak kadar
hatta çıkarken unutulacak kadar
yorgun ve umarsız
bakışlarım
sesimin tonundan belli
vazgeçilecek birşey olmayışım
üzerimdeki tozu temizleyince ortaya çıkan
bilinmeyen bir dilde değil aslında
uydurma işaretlerle
yanyana iyi duruyor diye
burdayım !, yazışlarım...
yabancı sevda takviyeleriyle ayakta duruyorum belki de
hani şu belgesel kanallarındaki
adli olayların anlatıldığı
ve genelde yaralanmayla biten vakalarda
yaralıya verilen kan takviyeleri gibi
sonra huzur takviyeleri
akıl takviyeleri
raydan çıkan vagonların tek tek
yine aynı rayların üzerine konma çabaları
konamayan vagonlar uçmaya devam eder mi?
yüzünden silinir mi bu aşkın tebessümleri
yoksa giderken yanında mı götürürsün
tebessümlerini...
bu yüzden mi
her geride kalanın elinde avucunda hep bir sulugözlülük
kimisi salya sümük bağıra çağıra
kimisi ısırıp dudaklarını içine...
yüzünün asıklığı sanki bir hediye
belki de anlaşmalı boşanmak gibi
paylaşılırken
tebessümler hep bırakıp gidende...
eğlencenin saati ve yeri oluyor mu?
yoksa insan kaybederken bile eğlenebiliyormu
bir mezarlığın yanından geçerken mırıldanmak duaları
yada sakat kalmış bir insan görünce
yinelemek, yenilemek imanı
bunun bir zekatı varmı
yoksa insan yaptıklarına sayılsınmı ister her hesaplaşmada
bu yuzdenmidir öfkesinin dinmemesi insanın
erken bir hesaplaşmadan sonra
bir parçasını kaybetmesi bedeninin...
eğlencenin yeri ve saati oluyor mu?
yoksa unutmamalımı insan
erken geleceğini hesaplaşma saatinin...
sevdayamı tutulur insan
yoksa sevdaya mı tutunur...
bu bir doğa kanunumudur
kendisimi kaşınır insan
yoksa doğal bir yetenekmidir bu
doğustan gelen
her insan aşık doğar
büyüdükçe unutmayı öğrenir
unutamadıklarını şarkı dinlerken anımsar
şarkı bitince abartır şiirler yazar
kimisinin abartısı
sessiz telefonlar
alkolle yıkamadan çıkmayan izleri
bazısı derinlerinde
dikişleri ne kadar sık atarsa atsınlar
incecik deri
sanki biraz sert dokunsa biri
yeniden açılacak
sakındıkca üstüne gelir her söz insanın
sanki her şiir onun yarasını dağlasın diye yazılmış
sanki her dağlandığında
rütbeler işlenir apoletlerine
sanki rütben ne kadar yükselirse
o kadar aşık derler adama
ve aşk doğuştan kanımızda
biz unutmayı öğreniriz
kimimiz sınıfta kalır
tadı damağında
esaslı bir aşkın
tekrar eder bu sınıfı
unutana dek aşkı...